Makaleler

ŞAHSIM DEVLETİ Mİ, HALKIN DEVLETİ Mİ?

AKP, yirmi üç yıldan beri ülke yönteminde tek söz sahibidir. Bu dönem boyunca ayrışmaların, dışlanmışlıkların, ötekileştirmelerin, adam kayırmacılığın, liyakatsizliğin yanı sıra, kindar ve kökten dindar bir nesil yetiştirmeyle beslenen, toplumu kutuplaştıran bir siyasal bir iktidar oldu.

Bu süreçte olumsuzlukları dile getirenlere vatan hain gözüyle bakıldı. Hak, hukuk tanınmadı. Adalet uygulanmadı. Ötekileşmeden medet uman, her şeyi baskı yoluyla yola getirmeye çalışan, siyasi yargı kararlarını tanımayan bir siyasal iktidar düşünün ki ülkemizde refah ve huzur kalmadı. AKP, barış yerine, birlikte kardeşçe yaşama yerine ayrıştırma yoluna gitti, biz ve bizden olmayan diyen siyasal iktidar görüntüsü verdi.

Biz birbirimizi seviyoruz anlayışı kalktı, dinsel baskılarla Diyanet, tarikat ve cemaat ortak zihniyetiyle var olmaya çalıştı iktidar. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında bilimsel, fen ve teknolojik program içermeyen bir eğitim sistemini uygulamaya konuldu. Uygulanan eğitim sisteminin her dersinde din var, kökten dindarlık var. Çağın gereklerine uymayan, aklın ve bilimin deneyinden uzak, nesnellikten kopuk ve laikliği dinsizlik olarak gören, cemaat ve tarikatlara öncelik tanıyan bir sistem bu.

AKP iktidarı insanları sömüren, on altı milyon emekliyi açlık sınırına mahkûm eden bir siyasal iktidardır. Siyasal amaç için Allah sevgisi yerine korkuyla yönetimi sağlıyor. Bilimin, felsefenin ve özgür düşüncenin gelişmesine engel olan doğmalarıyla bilimin ve aklın verilerini susturmaya çalışıyor. Bağnazlıkları hurafeleri rehber ediniyor, fakat özgür ve aydınlık geleceğe karşı çıkıyor.

Toplumsal sorunları çözmeyen, çözemeyen, hakkını arayanlara hoşgörüyle bakmayan, sorunlara soruşturmalarla korkutmaya çalışan bir iktidar. Belediyelere kayyum atayan, üniversitelere, öğrencilere, öğretim üyelerine söz hakkı tanımayan, baskılayan bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız. Eğitimin bir ülkenin refahı ve kalkınması için bir güç olduğunu görmeyen siyasal bir iktidarın ülkeye kazandıracağını ne olabilir.

Demokrasiyi içselleştirmekle sosyal refaha kavuşulur, ama siyasal iktidar sosyal yardımlarla toplumu dilenciliğe teşvik ediyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı; “ilim eğitim ahlak yüceliği” konulu cuma hutbesinde “ilim vahiyle öğrenen ve öğreten konumunda olan mümin ise Kuran ile aklı sünnet ile hayatı İslam ile insanlığı bulur tura bildiği ölçüde sorumluluğunu yerine getirmiş olur “demektedir. Siyasal iktidar, bilimin kaynağının vahiyle geldiğini savunan yurttaşlardan çocuklarını Kuran kurslarına göndermelerini istiyor, buna göz yumuyor. Diyanet İşleri, tarikatlar, cemaatler ve Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak uygulamaya konulan bu modelle çağdaş eğitim modeline yön vermeye başladılar. 9 Eylül 2024 tarihinde 6 yaş grubu, 16 Eylül’de 7-10 yaş grubu çocukları için Kuran kurslarının başlayacağını belirtirken, ayrıca çocuklarımızı, gençlerimizi her yaştan insanımızı Kuran kurslarımıza ve camilerimize bekleriz demektedir. Bu yapılama, Diyanet desteklidir; tarikatlar ve cemaatlerin devlete hâkim olmasının önünü açmaktadır. Cumhuriyet rejimine ve değerlerine karşı yapılanmadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı müfredat programlarına yön veren bu kuruma göz yuman bir siyasal iktidar var. Diyanet İşleri Başkanlığı eğitim yuvalarını dinselleştirmekle yetinmiyor, küçük yaştaki çocukların beyinlerini yıkayarak dindar ve kindar bir nesil yetirmeye devam ediyor. Cumhuriyet değerlerine, bilimsel, laik, sosyal ve hukuk devletine karşı ayrı bir işlev içerisine girmiştir. Mevcut siyasal iktidar Feto’dan boşalan devlet kadrolarını Nurcu, Menzilci, Naksici, ,İsmail Ağa, İskender Paşa, Süleymancı vb. tarikat ve cemaat mensupları ile dolduran siyasal bir iktidardır.

Bir ülkede hükümet iktidarını tarikat ve cemaatler yönlendiriyorsa emeklisinin, işçisinin, esnafının köylüsünün hakkını vermez, vermek istemez. Halkı zam altında ezer; sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, emeklilik sistemi, sanayi sistemi çöker ve sosyal haklar ortadan kalkar. Kamu işletmeleri belirli kesime peşkeş çekilir, kamuda ekonomik israflar önlenemez, liyakatsız atamalar devam eder, şeffaflık ve hesap verebilirlik olmaz.

Bir devletin görevi, toplumu huzur, refah ve güvenlik içinde yaşatmaktır. Başat görevi budur devletlerin. Bölgede çatışmalar, savaşlar, ekonomik kriz, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, işsizlik, demografik yapıda göç nedeni ile köklü değişimler ortamı hazırlayan bir iktidar huzuru, refahı ve güvenliği sağlayabilir mi? Sağlayamaz. Yargı bağımsızlığını hiçe sayan, güvenliği zedeleyen, ahlak çöküntüsünün yaşandığı şiddet sarmalının giderek artmasına göz yuman, çocukların, kadınların şiddete maruz kaldığı ve uyuşturucu çetelerinin önlenmez yükselişini durduramayan siyasal bir iktidar var.

Ülkede neoliberal politikalar devam ediyorsa, terör saldırıları, göç sorunu, kadın, çocuk, iş cinayetleri, deprem, maden kazaları, özel hastanelerdeki çocuk ölümleri, özel okul sorunları, yokluk yoksulluk, işsizlik, atamayan öğretmenler, eğitim, sağlık, sorunları gibi dertler her zaman olacaktır, bu sorunlar zamanla da çözülemeyen bir raddeye gelecektir. Tarihi süreçte izlenen Ortadoğu dış politikası, sermayenin emeği ezmesine, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin artmasına ve ekonomik çöküntünün hız kazanmasına da yol açtı. Bu süreç devam ediyor.

Basını susturma süreci devam ediliyor. Son sekiz yılda 814 yayın yasağı getiriliyorsa, ülke sorunları halktan gizleniyorsa, fikirlere ambargo getiriliyorsa, basın emekçileri işsizlikle, sansürle, zurnacılıklar sınanılıyorsa, bu iktidar basın özgürlüğünü sansürleyen siyasal bir iktidar olur.

Condolezza Rice Ortadoğu’yu Dönüştürmek makalesinde, 22 devletin sınırlarının değişeceğini belirtirken küresel güçlerin stratejik hedeflerini ortaya koymaktadır. Emperyalizmin bölgesel çıkarları doğrultusunda, küresel güçlerin güdümünde BOP projesini uygulanmasına hizmet eden demokrasinin yerine otokrasiye özenen siyasal bir iktidar var ülkemizde. Bu iktidar, yeni patronlar üretiyor, emekliyi açlığa mahkûm ediyor. Neoliberal küreselci emperyalist politikalara, küresel yerli işbirlikçilere hizmet ediyor ve halkın yoksullaşmasını, sosyal devlet değerlerinin yok edilmesini, insanların mutsuz olmasını, gençlerin umudunun çalınmasını ve ülkenin geleceğini karartılmasını görmezden geliyor, görmezden gelinmesini istiyor.

Devlet halkın devletidir, şahsım devleti olamaz.

Bir ülkede ahlak, dürüstlük, eğitim, bilim ve teknolojiye önem verilirse, adalet, hak ve hukuk mekanizmaları işlenirse, insana saygı ve liyakat uygulanırsa, o ülkede halk mutlu olur. Eğitim siyasallaşırsa, bilimsel, laik ve demokratik eğitim olmaktan uzaklaşırsa, tüketime eğitim modeli uygulanırsa, o ülkede kalkınma olmaz, halkı da refaha kavuşamaz.

Halk devletinin çökmesine göz yummamalıdır. Bu çöküntüyü önlemek için birlik ve beraberlik gereklidir. Demokrasiyi, laikliği, sosyal ve hukukun üstünlüğünü savunanların güç birliği yapması şarttır. Kitlesel direnç gösterenlerin, demokrasiden yana tüm yurtseverlerin, sivil toplum kurum ve kuruluşların, sendikaların ve tüm halk birlikte yasal zeminde mücadele etmelidir. Devlet herkesin devletidir. Halkın devletidir. Monarşi, otoriter, saltanat ve teokratik özlemi içerisinde olanlara karşı mücadele etmek demokrasinin de gereğidir. Egemenlik kayışız şartsız milletindir.

ALİ KAYA TARİHÇİ- YAZAR