Yönetsel Bölünme ve Nüfus:
1847 yılında Dersim sancağının Erzurum eyaletine verilmesinden sonra, 1859 yılında yapılan yeni bir değişiklikle Harput eyaletine bağlandı. İşte bu tarihten sonra Dersim ve çevresi haritalarda gösterilmeye başlandı. Son yüzyıllarda ise, Dersim adıyla yöredeki 126 boy ve aşiretin toplamı kastedilmektedir.
Tunceli ve çevresi geçmiş dönemlerde olduğu gibi, Osmanlılar zamanında yer adları değişikliğine uğradı. Örneğin; Pulur yerine Pülümür adı kullanılırken, Nazimiye, Akpazar ve Ovacık adları da yeni adlar olarak kullanıldı..
1867’deki yönetsel bölüşümde ise, Tunceli ili sınırları içindeki Çarsancak’ın bir bölümü (bugünkü Akpazar ya da Peri), Kuzican, Ovacık ve Mazgirt, Erzurum vilayetinin Erzincan sancağı içinde yer almaktaydı. Çarsancak kazası ise Mamuret ül-Aziz vilayetinin merkez sancağına bağlıydı. Osmanlı devlet salnamesinden anlaşıldığı üzere bölge merkezi Dersim sancağından oluşan bir vilayet olmuştu. 1879’da Dersim, ayrı bir vilayet olarak Erzurum’dan ayrıldı. 1886 yılında ise yeniden mutasarrıflığa indirildi.
13 Mayıs 1888’de merkez Hozat olmak üzere, Ovacık, Çemişkezek, Çarsancak, Mazgirt, Pertek, Kuzican, Nazmiye ve Pah kasabalarıyla, Mamuret ül-Aziz (Harput) vilayetinin bir sancağı haline dönüştürüldü.
1892 yılı devlet salnamesinin kayıtlarından, Dersim’in yeniden sancak olduğu ve Mamuret ül-Aziz vilayetine bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde Dersim sancağı; Hozat(Merkez), Ovacık (Pulur), Çemişkezek, Çarsancak, Mazgirt, Kızılkilise (Nazmiye) ve Pah kazalarından oluşmaktaydı. Kuzican kazası ise 1892 yılında Erzurum vilayetinin Erzincan sancağına bağlıydı. Dersim sancağında, Çarsancak kazasının toplam iki nahiyesi (Merkez ve Pertek) olduğu gibi, 1916 ve 1918 yılında da herhangi bir yönetsel değişikliğe uğramadı.
Cumhuriyet döneminde de bu değişmeler sürmüştür. Cumhuriyet’ten sonra il yapılan Dersim, 1923’te ilçe yapılarak Elazığ’a bağlandı. 1936 yılında tekrar il yapıldı ve 2884 sayılı özel kanunla Dersim adı Tunceli olarak değiştirildi.
Günümüzde Dersim iline bağlı olan Çemişgezek, Pertek ve Mazgirt kazaları, Osmanlı devletinin klasik döneminde Eyalet-i Diyarbakır’a bağlı idi. 1831’e ait kayıtlar bu üç kazayı, Eyalet-i Diyarbakır içinde göstermektedir.
1847’de, Hozat kasabası, Dersim sancağının merkezi oldu. 1867’deki yönetsel bölümde günümüzde Tunceli ili sınırları içindeki Çarşancak (Akpazar ya da Peri), Kuzican (Pülümür), Ovacık ve Mazgirt kazaları, Erzurum Vilayeti’nin Erzincan sancağına bağlıydı.
1877 Devlet Salnamesi’ne göre, Kuzican, Ovacık ve Mazgirt, Erzurum vilayetinin Erzincan sancağı içinde yer almaktaydı. Çarşancak kazası ise, Mamuret ül-Aziz Vilayeti’nin Merkez Sancağı’na bağlıydı. 1888 Devlet Salnamesi’ne göre ise Dersim sancağından oluşan bir vilayet olmuştu.
1892 Mamuret ül-Aziz Vilayet Salnamesi, Pertek ile Çemişgezek’te köyleriyle birlikte, toplam 5.063 hane bulunduğunu ve toplam erkek nüfusunun 10.000’i aştığını kaydetmektedir.
1892 Mamuret ül-Aziz Vilayet Salnamesi’nde Dersim sancağı merkezinin, vilayet merkezine 12 saat uzaklıktaki Hozat kasabası olduğu belirtilmektedir. Bu salnameye göre Hozat, önceleri 20-30 haneli bir köy iken, 1847’de bir askeri kışla yapıldıktan sonra, Dersim sancağı adıyla mutasarrıflık merkezi oldu.
TARİHSEL GELİŞMELER
Osmanlı Padişahlarından Sultan III. Muradın Alevi inancına ilişkin kitapları toplattı. Fatih, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni devirlerinde din adamlarından Molla Hüsref, Molla Gürani, Fahreddin Acemi, İbni Kemal, Zenbelli Ali Efendi, Müftü Hamza ve Ebussuud Efendi’lerin genelde Bâtıni, özelde Hurufi, Işık. Kızılbaş-Alevi taifesi hakkında mülhid ve din düşmanıdırlar diyerek fetva verip öldürülmelerini haklı görmüşlerdi. IV. Murat devrinde din adamı Müftü Efendi’nin hakkında “Kâfirlik” diyerek Alevilerle ilgili fetvalar verdi.
1. Mahmut zamanında şeyhülislamlık makamında bulunan Zahir Efendi gibi, din adamlarının verdiği fetvalarla Alevi -Bektaşilerin katlinin vacip ilan edildi. 300 ‘e yakın Bektaşi Dergâhların kapatıldı. Kitapları yakıldı., Baba ve Dedelerin öldürüldü. Önemli bir kısmı sürgün edildi. Tövbelerinin kabul edilmez olduğunun beyan edilmesi gibi gerçekler Osmanlı yöneticilerinin Dersim’e karşı inanç bakımından hoşgörülü davranmadıklarının kanıtıdır. Bu sebeplerden dolayı Osmanlı devlet yönetimi ile Dersimlilerin arasında çelişkilerin artmasına neden oldu. Eğer Osmanlı hükümeti Dersim’e sevgi, dostluk, ekonomik kalkınma ve refah götürmüş olsaydı, Dersim’de Alevi/Kırmaç direnişleri olmayacaktı. Oysa Osmanlı her dönemde de sürekli Dersime karşı düşmanlık, öç alma, ayrılık ve asimilasyon politikalar uygulamışlardı. Osmanlı Devleti sürekli askeri yöntemlerle çözüm aradığı için merkez hükümeti ile Dersimliler arasında uyum sağlanamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sürecinde imparatorluğun çeşitli yerlerinde olduğu gibi Dersim’de de bazı olaylar meydana geldi.
Bu direnişlerin bir başka nedeni ise, Osmanlı padişahı Abdülhamid’in (1896-1909) 1891 yılında Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu’ya Şafii Tuğgeneral (Mirliva) Mehmet Paşa’ya Hamidiye alayları* oluşturma görevini vermesi oluşturdu. Mehmet Paşa bu dönemde Hınıs, Malazgirt, Van ve Bitlis yörelerindeki aşiretlerden topladığı kişilerle her biri 750 kişilik yüz Hamidiye alayını oluşturmuştu. Yaklaşık olarak 75 bin kişiden meydana getirilen bu ordu yılları arasında güvenliği sağlamak amacıyla kuruldu. (1896-19169). Bu Hamidiye alayları arasında Dersim yöresindeki Alevi aşiretlerinin olmaması dolayı, Dersim Alevi aşiretlerin tepkisine neden oldu. Hükümetin güttüğü ayrımcı, baskıcı, kıyımcı ve asimilasyoncu uygulamalara karşı Dersim aşiretleri i direniş hareketlerine başvurdular. Dersim coğrafik konum olarak da direnişlere elverişli olduğu için 1896 yılında direnişlere sahne oldu.
Dersimle ilgili çarpıcı olayda Abdülhamit döneminde yaşandı. Abdülhamit Hamidiye alaylarını 1891 de Ermeni ve Ruslara karşı koruyabilmek ve bunun yanında Kürt aşiretlerini bölerek dengeyi sağlamak amacıyla, Sünni Kürtlerden oluşturduğu bu Hamidiye Alaylarını, Alevilere karşı kullandı. Osmanlı devleti, Dersime otonom statüsünden dolayı defalarca sefer düzenlendi, fakat bir sonuç alamadı. Kısaca Osmanlı sefer eylemiş, zafer eyleyememiştir. Yavuz Sultan Selim ile başlayan seferler, Cumhuriyete kadar devam etti. Dersim, yabancı istilalara karşı başları ile direnmiş ve Osmanlı istilalarına uğrayan Alevi ve diğer halk ve aşiret mensuplarını bağrına basmıştır. Kısaca, Dersim hem bağımsız statüsünü korumuş, hem de bu statüsünü kullanarak merkezi devlet otoritesine karşı olan muhalif güçlerin sığındığı güvenli bir korunak oldu.
Görüldüğü gibi Abdülhamit ve yönetiminin Dersime karşı bakış açısının önemi hazırlanan raporlarda anlaşılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin nasıl uygulanacağına ilişkin somut bir öneri yoktur. Doğanın eşit olmayan koşulları dikkate alındığında ticaretin öğretilmesinin değerlendirmesine ilişkin bu raporlarda hiçbir somut öneri getirilmemiştir. Osmanlı her yönden yıkılırken diğer yandan Dersimi yıkma yollarını arıyordu. Yüzyıllarca Dersim de düzeni sağlamak için sürekli baskı yapıldı. Yıkıp yakmalar dışında bir yol düşünülmedi. Yapılan önerilerin kağıt üzerinde kaldı., Diğer yandan Dersim yöre insanının insanca yaşama olanaklarını da umutlardan uzak bırakıldı. Yönetimi ellerinde bulunduran gerici bağnaz din adamlarının Dersim’deki Alevi-Kırmanç-Zaza toplumu üzerinde hegemonya kurmak istemeleri de Dersimli’yi sürekli tedirgin etmiştir.
Dersim 19. yüzyıla kadar adeta bağımsız bir vaziyette ve ismen Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir şekilde yaşamış bir bölgedir. Tanzimat’tan sonra, devletin bu bölge ile ilgilendiği, ancak Dersim’in milli değerlerine önem verilmediğini, askeri yöntemlerle çözüm aradığını görmekteyiz.
Vitali Genet’in verdiği bilgilerde Sünni inancının Dersim de köklü biçimde sürdürmek için 1891 yılında 6 medrese olduğu ve bu medreselerde 170 öğrencinin okumakta olduğunu belirtilmektedir. Osmanlı hükümeti Dersimliler’e şefkat, merhamet göstermiş olsaydı belki de Dersimliler’le Osmanlı merkez yönetimi arasında uyumlu bağlar sağlanmış olurdu.
Çünkü Dersimli’nin Osmanlı merkez yönetimine karşı saldırgan davranması kendilerinin yaşam kaygısından ileri gelmekte idi. Ticaretin Sünni kasabaların elinde bulunması ve dini baskının katmerlice uygulanmasını da Dersimli ile Osmanlı hükümeti arasında bağların kurulmamasının sebepleri olarak göstermek mümkündür. Hatta 1893’lerde Dersime Nakşîliği yaymayı bile öneren devlet adamları oldu. Dersimde çıkan olayların sebeplerinin başlıcaları; genel olarak fakirlik, batıl inançlar, çaresizlik ve suçların takipsiz kalması, dış eşkıyalığın halkın gözünde sıradan bir iş olduğu inancının yaygın hale gelmesi, yıllarca kendi içlerine kapanmış bir halk olması ve bağırlarında hissettikleri devleti görmemeleri önemli sebepler olarak görülmektedir.
1891 yılında Abdülhamit tarafından Sünn / Şafi-Kürt doğu aşiretleri olan Zilan Karakapak, Adamanlı, Haydaranlı, Celalili, Şadilli, Cemadaki, Ciranlı, Kayis, Artuşi, Birakanlı, Cibralı, Sipkanlı, Hüsnanlı, Mukri, Milan, Şimsıkı, Şukufti, Takuri, Milli, Tayi Miran, Karabesi gibi 63 aşiretten oluşturulan Hamidiye aşiret süvari alaylarına Osmanlı merkez yönetimi önemli ayrıcalıklar getirir. Bu aşiretler vergiden muaf, devlet ilişkilerini dolaysız olarak sağlarlar. Subay unvanlarıyla maaş almaları, çocuklarını aşiret mektebi olarak anılan okullarda okutmaları, belli bir düzeyde kendilerini güvenlikte hissetmeleri, aşiretler arasında ayrıcalıklı olmaları gibi sebeplerden dolay, Doğu aşiretleri arasında özellikle de Dersim Alevi- Kırmanç- Zaza aşiretleri arasında çekişmelerin artmasına yol açmıştı. Bu aşiretler Osmanlı padişahı adına bölgede fiilen ve hukuken ayrıcalıklı duruma sahip olurlar. Devletin bu aşiretlere silah vermesi diğer güçler karşısında bağımsız hareket etmeleri aşiretler arasında giderek yoğun bir çatışmanın çıkmasına sebebiyet vermiştir.
1896 yılında Anadolu Genel Müfettişi olan Zeki Paşa’nın başkanlığında Dersimle ilgili idari ve hukuki bir dizi karar alınırsa da sonuçta Osmanlı Merkez yönetiminde Dersim ile ilgili farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Şakır Paşa, Dersimde “zorla Sünnileştirme” politikasının izlenmesini savunur. Bunu koyu İslam tarikatlarından biri olan ve Alevi karşıtı tutumuyla bilinen “Nakşibendîlik” ile halletmeye çalışır. Osmanlı zaten Kürtler içinde Nakşibendî tarikatı eliyle örgütlü ve güçlüdür. -Şafi-Nakşî cephesi güçlenmiş ve yıkılmaz olacaktır. (B. Öz, 2004, 42)
Dersim ile ilgili raporlarda özellikle Kızılbaş-Kırmanç olan Dersim, bu tablonun tam ortasında bir çıbandır, anlayışı hakimdir. Bu nedenle “Dersim Nakşîbenleştirilmelidir” denilmektedir.
Dersim de meydana gelen olayların etkenlerinden biride Dersimsilerin Alevi olmaları nedeniyle potansiyel suçlu olarak değerlendirilmeleridir.
Çünkü Dersim uzun yıllardan beri merkezi otoriteye karşı direnişin merkezi olmuştu. Aleviliğin merkezi olarak görülüyordu. Bu yaklaşım sonucu olarak yetkililer, Sünnileştirmeyi bir çözüm olarak görmüş, halkı Sünnileştirme yoluyla asimile ederek devlete ve halifeliğe bağımlı kılabileceklerini sanmışlardı. Bu amaçla, Nakşibendi tekkelerinin açılmasını teşvik ettiler.
1896 yılında Müşir Şakır Paşa’nın hazırladığı rapor olmak üzere, Dersim ile ilgili diğer hazırlana raporlarda bu zihniyet görülmüştür. Bu yaklaşım Dersim olayının çözümünü bölge halkının Sünnileştirilmesinde görmekteydi.
19. Yüzyılın sonunda kaleme alınan iki Dersim raporunun yanı sıra, Dersim Mutasarrıfı olan Arif Bey’in ayrıntılı bir raporu izler. 28 Ekim 1903 tarihinde Elaziz vilayeti vasıtasıyla İçişleri Bakanına sunulan raporda, ilk olarak Dersimlilerin saldırganlık alışkanlıklarının hayat kaygısından doğduğu belirtilir.
Raporun ikinci cümlesinde, Dersimin hangi bölgelerin Sünni kökenli olduğu, hangi bölgelerin ise Alevi-Kızılbaş olduğu ortaya koyulur. Çemişgezek ve Çarsancak kazalarındaki Sünni nüfusa dikkat çeken Arif Bey, Mazgirt kaza merkezi ve Danabura’nın tümüyle Sünnilerden oluştuğunu belirterek “Suniler devlet hizmetlerini görürler ve hükümete bağlıdırlar” görüşünü öne sürer.
Arif Beye göre, Dersim nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ve fenalıkların başlıca sebebi olan Alevilerdir. Nikâh kıyma, ölü yıkama ve defnetme gibi işleri yapan ve sazla – sözle dini konularda halkın manevî duygularına hakim olan Dede ve Seyitlerle; halkın dünya işlerine egemen olan, ruhu eşkıyalık dolu, ikiyüzlü ve fesat ağaların elinde esir durumundadır. Dersimlilere karşı ön yargılı ve tepkili bu satırlara göre sorunun nedeni Alevilik ve dedelerdir. Osmanlı İmparatorluğunun yapısındaki bunalım Dersim’e yansımıştı. Dersim direnişlerinin sebepleri arasında ekonomik farklılıklar, kültürel ve kimlik bunalımının yanı sıra, Abdülhamid’in kurduğu Hamidiye alaylarının mezhepsel ayrılıklara dayandırılması ve Dersim aşiretlerini kapsamaması önemli bir yer tutmuştur.
1908 yılından başlayıp çeşitli tarihlerde Dersim üzerine yapılan tetkik, tahrik hareketleri devam etmiştir. Tüm çabalara rağmen, sonuçta bir sürü askeri ve siyasi önlemler alınmış, alınan tüm kararlar bir askeri harekete dönüşmüş ve Dersim de idari düzenlemeler halkın huzur ve güvenini sağlayamamıştır. Halkın, bilgisiz, yoksul, cahil olması, feodal aşiret düzeninin sürmesi yönetimlerin, kitlelerin sorunlarının yalnızca askeri önlemlerle çözüleceğine inanmaları Dersim sorununu çözmemiştir. Eğitim, idari ve ekonomik alanlarda tek bir iyileştirme yapılmamıştır. Bu nedenlerle
1893-1905 yıllarında da Dersim de istikrarsızlık devam etti.
KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE DERSİM
22-28 Haziran 1919 tarihinde Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresinden sonra Erzincan’ a geldiğin de vilayet jandarma komutanı Paşam, “Dersimliler, sizi yakalayıp Elazığ valisi Ali Galip Paşaya teslim etmek için pusu kurduklarını dair haber aldık” diyerek pusu haberini verir. Gerçekten de Erzincan’dan Sıvasa giderken pusuya düşürülür. Olay şöyle gerçekleşir, Bir kişi Paşa diye bağırır. Mustafa Kemal Paşa, bağıran kişiye ne istiyorsunuz? Diye seslenir. Kolbaşı Alişer Efendi ,”Sizi yakalayıp İngilizlere teslim etmek üzere Elazığ valisi Ali Galip ten emir aldık” diye Paşaya seslenir. Mustafa Kemal, o halde ne duruyorsunuz. Alişer karşılık verir. Biz Ali Galip’in emirlerini dinlemeyeceğiz.! Çünkü biz vatanın kurtarılması için çalışıyoruz. Der. Diyap Ağanın kardeşi Haydar Ağa ve 250 kişilik kafileden oluşan Dersimliler, Mustafa Kemal Paşa’nın güvenliğini sağlayarak, 4-11 Eylül 1919 yılında Sıvasa giderler. Diyap Ağa, Hasan Hayri ve Ramiz Tan Sivas Kongresi toplantısına katılırlar. Dersim adına, Dersim milletvekilleri olarak Diyap Ağa Hasan Hayri Kango katılırlar. Ayrıca,23 Nisan 1920 açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Cuma günü 13.45 te toplanır. Ülke genelinde 337 milletvekili katılması gerekirken, bu ilk toplantıya 115 milletvekili katılır. Dersimi temsilen 6 milletvekili katılır.
Bunlarda; Abdullah Tevfik Gençtürk, (sorgu hakimi),Diyap Ağa( yıldırım),Mustafa Ağa Öztürk (bidayet mahkeme azası), Mustafa Zeki Saltuk (suvari yüzbaşı), Ramiz Tan (emekli kol ağası ) ve Osmanlı Mebussan Meclis üyelerinden Hasan Hayrı Kangodan dır.
Bu 6 milletvekili Dersim çıkarları açısından herhangi bir şey ifade etmeseler de varlıklarıyla TBMM’sinde belirli sandalyeleri doldurmak, Mustafa Kemal’in politikalarını desteklemek, ülkenin kurtuluşunu sağlamak ve Dersim de Mustafa Kemal’in propagandasını etkili kılmak için bir işlev görürler.(BkzAli Kaya Başlangıcından Günümüze Dersim Tarihi 4.Baskı, Sayfa384-385 Demos Yayınlar 2010 İstanbul.)
Kütahya-Eskişehir savaşları sırasında TBMM ordularının Sakarya’nın gerisine çekilmesi üzerine mecliste tartışmalar çıkar, Muhalefet bu geçici yenilgiyi Mustafa Kemal yüklenmeye çalışır. Mustafa Kemal’in muhalefetin karşısında en yalnız kaldığı sırada, Dersim milletvekili Diyap Ağa’’nın kararlı ve güven verici bir edayla kürsüye çıkarak Mustafa Kemal’in tezini destekler Diyap Ağa, muhalefetin taşkınlığını önlemiş ve Mustafa Kemal’e destek oldu. Diyap Ağa kürsüde şunu söyler; “Biz buraya kaçmaya değil, ölmeye geldik”. Diyap Ağa’nın bu kararlı konuşması mecliste etkili olur. Mecliste yapılan oylamada. Meclisin, Kayseri’ ye taşınma önerisi oylamada kabul edildi. (Bkz.Ali Kaya İlçemiz Hozat ,Sayfa 33 Can Yayınları ,2004,İstanbul
1937-1938 DERSİM DİRENİŞİNİN NEDENLERİ
Seyit Rıza, Dersim’in lideriydi. Dersimde belirli bir saygınlığı vardı. 4 Mayıs 1937 harp kararı alınmadan önce, Seyit Rıza, General Alpdoğan’a yeniden başvurur ve şu isteklerde bulunur:
Okul, yol ve refah sağlayacak fabrikalar yapılmalı, milli haklar korunmalı, yurt sahibi olmak vb. Haklara saygı gösterilmeli, diyor. Ayrıca Bahtiyar Aşiret Reisi Şahin Ağa da; Dersim Kanunun hazırlanmadan önce Dersime yatırım yapılmadığını, halkın fakirlik içinde bulunduğunu, Dersimin imarı ve ihyasının gerekli olduğunu, bunun için halkın belli bir süre vergiden muaf tutulmasını hükümet yetkililerinden talep ederler.
Devlet bu sorunlara cevap vermemesi, aşiret düzeninde başı bozulmasına, ekonomide geri kalmışlığa, sosyal adaletsizliklere, eğitimsizlik, geleneksel toplum yapısının bozulmasına yol açmıştır, Dersimde mezhep baskılarının uygulanması, Dersim dilinin yasaklanması, güvensizliğin oluşmasına neden olmuştur. Dersim de okul açmak, hastane açmak, işsizliği önleyici tedbirler almak, refah artırıcı ekonomik tedbirler almak, kültürel kimlik kazandırmak, diline, tarihine ve milli haklara saygı göstermek yerine, Devlet yöneticileri bu sorunların çözümüne gitmedikleri gibi her dönemde olduğu gibi askeri çözümler önerilmiş ve bunu bilinçli olarak dayatılmıştır. Bu dayatmalar sonucunda, Dersim, canını, malını korumak için tedbirler almak zorunda kalmıştır.
Osmanlı devlet yöneticilerinden Abdülhak Hamit (1896),Şakır Paşa (1899), Mardinli Arif Paşa (1903),Ali Paşa (1908-9),Cumhuriyet döneminde ise, Cemal Bardakçı (1926),Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey (1927), Fevzi Çakmak (1930 ) Şükrü Kaya (1931),İbrahim Talih Öngören (19319) Halis Bıyık tay(1932),Hüsref Gerede (1933),İsmet İnönü(1935) Neşet Hakkı Uluğ,(1936) Abidin Özben (1937),Celal Bayar (1937),Abdullah Alpdoğan’nın hazırladığı raporlar askeri çözümden öteye gidilmediği gibi, Dersim insanına karşı önyargılarla yaklaşılmıştır.
Doğanın eşit olmayan koşulları dikkate alındığında ticaretin öğretilmesinin değerlendirmesine hiçbir somut öneri getirilmemiştir. Osmanlı her yönden yıkılırken, diğer yandan Dersimi yıkma yollarını arıyordu. Yüzyıllarca Dersim de düzeni sağlamak için sürekli baskılar yapıldı. Yıkıp, yakmalar dışında bir yol düşünülmedi. Yapılan öneriler kağıt üzerinde kaldı. Diğer yandan Dersim yöre insanının insanca yaşama olanaklarından ve umutlardan uzak bırakıldı. Diğer yandan yönetimi ellerinde bulunduran gerici bağnaz din adamlarının Dersimdeki Alevi-Kırmanç-Zaza toplumu üzerinde hegemonya kurmak istemeleri de Dersimlileri sürekli tedirgin etmiştir.
Örneğin; 2 Şubat 1926 tarihinde İçişleri Bakanlığına verdiği raporda şöyle demektedir: “ Dersim, Cumhuriyet hükümeti için çıbandır. Bu çıban üzerinde kesin ameliyat yapmak ve gelecek tehlikeleri önlemek mutlaka gereklidir. Son derece zeki, kurnaz ve hileci olan bu halk, hükümetin zayıf ve kuvvetli olduğuna göre mütecaviz ve itaatlidir. Okul açmak, yol yapmak, refah sağlayacak fabrikaları kurmak, sanayi işleri sağlamak, yurt sahibi yapmak veya uygarlaştırmak suretiyle ıslaha alınmak, hayalden başka bir şey değildir. Yine1930’lu yıllarda İçişleri Bakanı bir yazısında şöyle diyor: Sünniler Devlete bağlıdırlar ve onun için çalışırlar (…)Dersim’ in çoğunluğunu oluşturan Aleviler kötülüklerin başlıca nedenleridir.
1930 yılı Pülümür de kısmen asayiş sağlanır. 1931 yılında belgede olayların devam etmesi üzerine 8 Kasım 1931 tarihinde Dâhiliye vekili Şükrü Kaya, Dersime hareket eder 16 Kasım günü Çemişgezek, Hozat, Pertek, Mazgirt, Nazımiye, Ovacık, Kemah, Kığı, Erzincan ve Kangal kazalarını ziyaret etti. Dersim meselesine katı surette halledilmesini uygun bulan, Şükrü Kaya, zaman geçtikçe sorun çözmenin zor olacağını belirtir. Dersim’in kazaları ile beraber 150.000 kişilik nüfusa sahip olduğunu bölge halkının güvence altına alınmasını Dersime yakın olan bölge halkının kazanç ve yaşam hakkının zarara uğramamasını raporlarında belirtir
Görüldüğü gibi devletin bu görüş ve yaklaşımları, devletle Dersim halkı üzerinde Osmanlılardan beri oynanan oyunlar sonucu askeri önlemler, katliamlar devletin temel görevi olmuştur.
14 Haziran 1934’te T.B.M.M. ne sunulan İskân Kanun Tasarısı, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından açıklanır..
Yasaya göre; Türk kültürüne bağlı olmayanlar ya da Türk kültürüne bağlı olup ta Türkçe den başka dil konuşanlar hakkında da kültürel, askeri, toplumsal ve güvenlik nedeniyle Bakanlar Kurulu kararıyla İçişleri Bakanı gerekli görülen önlemleri almaya zorunludur.(Mad.11) hükümleri yer almıştır. Çok uzun süren tartışmalardan sonra, bu yasa tasarısı TBMM de kabul edilerek Dersim için yürürlüğe girdi. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın batı illerine sürgüne gönderilmesi gereken 347 ailenin adı liste halinde belirlenir. Bu 347 aile, 3470 kişiden oluşuyordu. Dersim sürgünler için 300 bin Türk lira ödenek ayrılır. Kararlaştıran illere zorunlu iskana tabi tutulur.
VERGİ VE ASKERLİK
Oysa 1937 -1938 harekâtının sebebi olarak; hükümet, bölgede vergi toplanmamasını görüyordu. 1931 yılı ve sonrasında toplam vergi gelirlerinin yaklaşık %65’i yoksul köylülerden sağlanıyor.
Necmeddin Sahir Silan raporlarında ise söyle ifade edilmektedir; Vilayet çevresinde mali ve vecibelerin yerine getirilmesi, vergilerin tahakkuk ve tahsil işlerinin düzgün bir şekilde yürütülmesi için bir yandan vazifelerin, diğer yandan halkın karşılıklı olarak dikkatli uyanık davrandıkları söylenmekte ve bu vaziyet 1936-1942 yıllarına ait tahakkuk ve tahsil hareketleriyle anlaşılmaktadır. Dersim halkından 1936 yılında yüzde 93.15,1937 yılında yüzde 96.01,1938 yılında 95.40,1939 yılında yüzde 98.41,1940 yılında yüzde 98.67,1941 yılında yüzde 96.47 Dersimde halktan vergi tahsil edildiğini belirtmektedir.
ARAZİ, BİNA SAYIM VE KAZANÇ VERGİLERİ ŞU ŞEKİLDE BELİRTİLMİŞTİR:
Arazi ve bina vergisi, Sayım vergisi, Kazanç ve diğer vergiler, Yekün
Varidat kazalar Lira Lira Lira Lira
Hozat 3189 6268 828 10285
Mazkirt 10773 18742 1221 30736
Nazımiye 3513 9910 668 14091
Ovacık 2068 2616 288 4972
Pertek 6360 20515 1679 28554
Yekün 25903 58051 4684 88638
Tahsilât Masraf
Hozat 9929 46020
Mazgirt 30256 36525
Nazımiye 13808 26206
Ovacık 4795 21949
Pertek 28058 55252
Yekün 86846 185650
Varidattan tahakkuk ettirilmiş ve henüz tahsil edilememiş Hozat kazasında 80028, Mazkirt kazasında 18437, Nazımiye kazasında 12217, Ovacık kazasında 18891, Pertek kazasında 75382 lira bakaya olduğu anlaşılmıştır.
Vaziyet şu hulasaya nazaran gözden geçirilirse Dersimin beş kazasının bu günkü varidatı umum iyesine mukabil Devletin 100000 lira fazla masraf yaptığı bariz bir surette görülmektedir.(Askeri harcamaların yoğun olarak yapıldığı açıktır.) Sayım vergisinde olduğu gibi arazi ve bina vergilerinin ve hatta kazanç vergisinin azlığı dikkati celp eder
Mazkirt kazası: Kureyşan uşağı % 60 % 80 “
Seyitler Uşağı % 60 % 60 “
Şeyh mehmetli % 30 % 70 “
Yusufan %20 % 70 “
Demenan % 5 % 50 “
Suran % 70 % 90 “
Alan % 5 % 90 “
Şadilli % 75 % 95 “
İzoli % 55 % 95 “
Hiran % 55 % 95 “
Pertek kazası:
Pilvenk % 66 % 90 “ gibi aşiretlerin büyük oranda devlete vergi ödedikleri belgelerde anlaşılmaktadır.
1936-1942 mali yıllara göre, Dersimde tahakkuk ve tahsil edilen vergi oranları şöyledir.
Yıllar Tahakkuk Tahsil Edilen Nispeti %
1946 148.721 138.560 93,15
1937 205.232 197.048 96,01
1938 262.473 250.425 95.,40
1939 189.185 186.185 98,41
1940 188,875 186.380 98,67
1941 263.586 251.586 95,44
1942 393.573 379.691 96,47
Dersimde vergilerin %95’in davar ve diğer hayvanlar vergisi yıllara göre şöyledir:
Yıllar Davar Diğer Hayvanlar Tutar
1936 51.837 21.073 72.510
1937 56.594 24.192 80.886
1938 66.419 13.581 80.000
1939 65.239 15.461 80.700
1940 62.402 16.096 78.498
1941 103.437 18.091 121.528
1942 142.136 29.375 171.511
Yıllara göre alınan vergiler:
Tahakkuk Tahsil Edilen Nisbeti %
1939 189.185 186.185 98,41
1940 188,875 186.380 98,67
1941 263.586 251.586 95,44
1942 393.573 379.691 96,47
Bu dökümlere göre hayvan vergisinde ciddi oranda vergilerin tahsil edildiği görülmektedir. Dersimliler vergi vermediği iddialarının doğru olmadığı aşikârdır.
Dersimlilerin, hazırlanan düzmece raporlarda askerlik görevlerini yapmadıklarını belirtilmektedir. Oysa vergide olduğu gibi, Dersimliler, Çanakkale Savaşında da otuz şehit vermişlerdi. Dersimlilerin askerlik görevini Osmanlı- Rus savaşına 10.500 kişi ile katılmışlardı. 1931 de Birinci Umum Müfettişliğin verdiği bilgilere göre ise, hemen, hemen herkes askerlik görevini yerine getirdiği belirtilmektedir.
Osmanlı –Rus savaşına katılan alay komutanlığını üstlenen aşiret liderleri ve milis sayılarında görüldüğü gibi Dersimliler, Osmanlı –Rus savaşında büyük yararlılıklar göstermişlerdi. Ekim ayının sonunda gelindiğinde ise Batı Dersim mıntıkasında alay teşkilatı yeniden düzenlendi. Aşiret reislerine unvanlarına göre ödeme yapılmasına karar verildi. (Atase-2687-235-01402) Dersimliler’den 6262 milisten oluşan yeni alay teşkilatının yapısı şu şekildeydi;( Atase-2687-239-01402)
Tablo:1. Milislerden Oluşturulan Alay Teşkilatı*
BİRİNCİ ŞEYH HASANLI ALAYI KOMUTANI KANGOZADE MEHMET AĞA
TABUR KOMUTANI ADI MİLİS SAYISI
1. TABUR ZEYNOZADE MUSTAFA AĞA 746
2. TABUR FERHAT AĞAZADE CEMŞİD AĞA 365
3. TABUR PİLVENKLİ HASAN AĞAZADE SÜLEYMAN AĞA 534
BİRİNCİ ŞEYH HASANLI ALAYININ TOPLAM MİLİS SAYISI 1645
İKİNCİ ŞEYH HASANLI ALAYI: KOMUTANI SEYİT RIZA AĞA
TABUR KOMUTANI ADI MİLİS SAYISI
1.TABUR ZEYNOZADE İBRAHİM AĞA 305
2. TABUR KOÇ AĞA 338
3. TABUR BAHTİYAR UŞAĞINDAN VELİ AĞA 347
4. TABUR YUKARI ABBAS UŞAĞINDAN HIDIR AĞA 379
İKİNCİ ŞEYH HASANLI ALAYININ TOPLAM MİLİS SAYISI 1419
BİRİNCİ SEYDANLI ALAYI: KOMUTANI İDARE İBRAHİM AĞA
TABUR KOMUTANI ADI MİLİS SAYISI
1. TABUR SEYİT HAN AĞA 457
2. TABUR MÜNHAL (AÇIK BULUNAN MEMURİYET) 580
BİRİNCİ SEYDANLI ALAYININ TOPLAM MİLİS SAYISI 1037
İKİNCİ SEYDANLI ALAYI: KOMUTANI KASIMOĞLU MUNZUR AĞA
TABUR KOMUTANI ADI
1. TABUR BEYT UŞAĞI REİSİ ZEYNEL AĞA 505
2. TABUR HAYDARANLI EYYÜB AĞA 278
3. TABUR SEYİT ALİAĞAZADE MAHMUT AĞA 491
PEJGAR UŞAĞI’NDAN YUSUF AĞA 212
İKİNCİ SEYDANLI ALAYININ TOPLAM MİLİS SAYISI 1486
MÜSTAKİL KALAN MİLİS KUVVETLERİ
MİLİS KUVVETİ KOMUTANI ADI MİLİS SAYISI
1. KUVVET MEHMET CEMAL AĞA 433
2.KUVVET ABBAS UŞAĞINDAN SEYİT ALİ AĞA 242
MÜSTAKİL KALAN MİLİS KUVVETLERİNİN TOPLAM SAYISI 675
*Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE, BDH -2687-239-014-01397
1935 Kasımda Mustafa Kemal Atatürk ün gündeme getirdiği ve aynı yılın son günlerinde kabul edilen Tunceli Kanunu ile Dersimde önemli aşamalar kaydedilmeye çalışılmıştır.
25 Aralık 1935 tarihinde 2884 sayılı Tunceli ilinin yönetimi hakkında yasa, T.B.M.M. de kabul edilerek, 2 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe girdi..1936 yılında çıkarılan 2884 sayılı kanunla Dersim adının Tunceli olarak değiştiği de sürekli dile getiriliyordu.16 Nisan 1936 tarihide M.M.V Ordu Dairesin 1. Ş.Sayı 735-618 Başbakanlık arşiv belgesinde , Dersim ahvali mıntıkasında imha icrasına karar verildiğini belirtirken dönem şartların olgunlaşmaması nedeniyle imha kararının uygulanmadı.
Belge: 1 İmha Karar 16 Nisan 1936 ekleyiniz
Tüm bu gelişmeler yaşanırken nihayet 4 Mayıs 1937 yılında yapılan Tunceli Tenkil Harekâtına Dair Bakanlar Kurulu kararı alınır.
Dersime uygulanan program kararları devletin üst mercilerinin huzurunda, daha doğrusu onların istekleri doğrultusunda alınmış ve Dersim’e taarruz hareketi kararlaştırıldı.
5 Mayıs 1937 yılındaki Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı amirliğince 62. Piyade alayı, 63. alay, 2. taburu ve 17. Tümenden oluşan kuvvetlerle şiddetli ve etkili bir taarruz hareketi başlatılır.
8 Mayıs 1937 yılında 4. Genel müfettişlik kararıyla da başlayan bu hareketin ardından uçaktan atılan ilanlarda Dersim halkına şöyle denilmekte idi: Cumhuriyet Hükümetinin son şefkiat ve merhametini bildiren bu bildiriyi 24 saat çoluk çocuğunuzla okuyun, düşünün ve çabuk cevap verin. Yoksa hiç istemediğimiz halde sizi mahvedecek olan kuvvetler harekete geçeceklerdir. Devlete itaat gereklidir.
1937’de harekat kararı uygulanır. Aylar sonra Seyit Rıza ve arkadaşları yakalanır. Aylarca süren duruşmalar sonucunda 58 tutuklu hakkında karar kendilerine tebliğ edilir. Sanıkların 11’i 14 Kasım’ı 15 Kasım 1937’ye bağlayan gece Elazığ Buğday Meydanında idama mahkûm edildi. Ancak, yedi kişi idam edilir. Seyit Rıza 81 yaşından 54 yaşına indirilerek idam edildi. Seyit Rıza’nın oğlu Hüseyin 17 yaşında iken 21 yaşına çıkarılarak idam edildi. Seyhanlı Aşiret reisi Husso Şeydi, Ülküye oğlu Hasan ve Mirza oğlu Ali de idam edildiler. Yusuf an Aşiret reisi Kamber Ağa (96 yaşında) olduğu halde 31 yıla mahkûm edilir.
1937 Harekâtı sonrasında İsmet İnönü´nün mecliste yaptığı açıklamada ise;1937 de Ordu tarafından 1 subay şehit, dört yaralı, 28 er şehit,46 er yaralı,1 bekçi şehit,1 bekçi yaralıdır. Dersim aşiretlerinde ise; 265 ölü,20 yaralı,27 yakalanan,849 kişi teslim olduğu belirtiliyordu.
Tan Gazetesinde ise kayıpları şöyle belirtiyordu:
30 şehit, 51 yaralı, isyancılardan 265 ölü, 20 yaralı, teslim olanlar 840 kişi olduğu açıklanıyordu. Dersim’de 4078,Erzincan da 789,Bingöl de126 olarak, toplam olarak 4991 tüfek ele geçirildiği belirtiliyordu.
8 Haziran 1938’de başlayan askeri ikinci yıl harekâtı da 15 Eylül’e kadar sürer. Dördüncü Umum Müfettişlik Gizli Raporuna göre; Dersimde 13 bin 160 kişi sivilin öldürüldüğü,11 bin 818 kişinin ise sürgün edildiği belirtilmektedir.
Dersim de uygulanan bu katliam döneminde İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 4 Haziran tarih ve 15146 sayılı konu ile ilgili yazıyı Kültür Bakanlığına gönderir.. (14 Haziran 1938 )
Yazının konusu, Dersimde kız ve erkek yatılı okullarda yetiştirmeleri hakkındadır. Kaya, yazı da Dersim’de yapılan ıslahat çerçevesinde Türklerin yoğun olduğu ve Dersim de uzak yerlerde kız ve erkek yatılı okullarının açılmasını talep etmektedir. Bu okullarda Dersim de getirilecek beş yaşını doldurmuş kız ve erkeklerin okutulup büyütülmesi ve birbiri ile evlendirilerek baba ve annelerinden miras kalan mal ve arazileri için de birer Türk yuvası kurmalarını önermektedir.
Böylece, Türk kültürü Dersim esaslı bir biçimde yerleşmiş olacağını düşünmektedir. Yine devletin raporlarında devletin amacı, Dersim’i ıslahat amacıyla Dersimliyi toprağa bağlamaya çalışmaktır. Ayrıca Türklüğe yakıştırmak, Türkleştirmek aslen Türk olduklarını ikna etme v.b. gibi Türk dili Dersim’de temin edilmeli deniliyor. Devamla… Sıdıka Avar gibi inançlı öğretmenlerin atanması düşülmüştür. Okul ve yollarla birlikte Dersime sağlık hizmetleri de götürülmeli idi. Üçüncü yıl yol yapımlarına ara verilmeksizin devam edilmeli, ekonomik gelişime ağırlık verilmelidir, deniliyorsa da ciddi bir gelişme görülmez. Oysa devletin resmi kaynaklarına göre yol, köprü yapımlarındaki tek amaç Dersime girip yerleşmekti. Bu çaba Dersime girip yerleşmenin büyük bir koşulu olarak görülüyordu.
Dördüncü Genel Müfettişliğin 6 Ocak 1938 de hazırladığı bir raporda Dersimde o güne değin 5050 silah toplanmış ve bunun yararlı yanları görülmeye başlanmıştır.
Bununla birlikte geleneksel bağlılıkları ve çıkarlar zayıf kılındığı zamanlarda birlikte çalışma heveslerinin ateşlenebileceği düşüncesiyle, yörede uygun bir mevsimde bir başka hareketin yapılmasının doğru olacağın belirtilmiştir.
Oysa Kurtuluş Savaşı boyunca, bütün cepheler dahil muharebe meydanlarında 9.167 kişi (662 subay, 8505 er) şehit olmuştur. Aldıkları yaradan daha sonra ölenlerin sayısı ise 53 subay ve 1665 er denilmektedir.
Bütün olarak değerlendirildiğinde, Dersim’in içinde bulunduğu dram, çektiği acılar, çekmekte olduğu sorunları dile getirmekle bitmemektedir.
DESİM DE İSYAN YOKTU. KATLİAM VARDI!
Bayar hükümeti, bu bölge için yapılacak harekat için T.B.M.M. inden yetki aldı. Bölgedeki çarpışmaları dünya kamuoyunun gözünden saklamak için İstanbul ve Ankara gazetelerinde Fırat ve Murat kıyılarında yapılan manevralardan söz etti.
1938’de devlet, Dersim halkını zorunlu göce zorladı. Dersim insanı ise doğduğu büyüdüğü yerden kopmamak için tepki göstermiş ve direnmiş, bu tepki ve direnme daha çok aşiret önderlerinden gelmiş, ancak bunlar, dünya kamuoyuna” isyan “diye duyurulmuştur.
Refik Saydam ise,19 Şubat 1942’de Fevzi Çakmak’a yazdığı bir mektupta ;”Çok sayın komutanım Fevzi Çakmak, tedip ve tenkil harekatının neticeleri ve sonuçları hakkında rapor hazırladığımızı, bir üst yazı ile size iletmiştim. Abdullah Alpdoğan Paşa’ya kızmanıza gerek yok. Bir hekim olarak, yakıcı ve boğucu gazların düşman askerlerine bile uygulanmasına karşı olduğumu belirtmeliyim.
Tunceli’de kullanılan bu gazların bir daha kullanılmaması için yasa teklifi hazırlamaktayım. Ön hazırlık raporunda ifade edildiği üzere, kendi halkımıza kullanılan bu gazların toplu sivil ölümlere yol açtığı görülmektedir. Bir hekim olarak da, bir insan olarak da bundan utanç duyduğumu belirtmeliyim. Bir daha tekerrür etmemesi için gerekli yasal çalışmaları başlattığımı bildirmek isterim” dendi. Diyor.
Dönemin Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil de anılarında; Dersim halkına karşı zehirli gaz kullanıldığını ‘Fareler gibi zehirlediler. Ordu zehirli gaz kullandı.
12 Eylül döneminin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur İse, anılarında Dersimde toplu imhalar yapıldı. Dersim olaylarının yoğunluk kazandığı o günlerde 19. Piyade Alayında stajyer olduğunu. o tarihte henüz 17 yaşında olduğunu, harekata katılmadığını ve hiçbir şey yapmadığını eğitim yapmak üzere Dersime gönderildiklerini ve Harput eteklerinde çadırlı ordugah kurarak bir süre sonra Pertek’e doğru harekete geçtiklerini ve iki ayı aşkın süre burada özel görev yaptıklarını, ancak okuyucularından özür dileyerek yaşantısının bu bölümünü Dersimde tanık olduğu şeylerin bir devlet sırrı olarak kendisinde kalacağını söylemektedir.
Oysa1938’de bir isyan söz konusu değildir. Kadın, kız, çocuk yaşlı, silahsız ve günahsız on binlerce insan boğucu gazlarla ve silahlarla imha edildiler. Dersim halkı toplu katliamlara maruz kaldı.
Belge ve raporlarda görüldüğü gibi, düşman için reva görülmeye imtina edilen zehirli gazlar, masum, günahsız Dersim halkı için kullanıldı ve toplu katliamlar yapıldı.
1938’deki askeri operasyonlar yalnız sözde isyan bölgesi diye bilinen bölge ile sınırlı kalmamış, devlete vergi veren, askere giden, Pertek, Mazgirt, Nazmiye, Pülümür v.b. ilçe ve köylerini de kapsamıştır Buralarda yaşayan birçok suçsuz ve günahsız insan katledilmiştir. Hatta Dersimi aşarak Erzincan’ı ve çevre ileride içine alacak şekilde genişletilerek uygulanır.. Dördüncü Genel Müfettişliğin 6 Ocak 1938 de hazırladığı bir raporda Dersim’de o güne değin 5050 silah toplanmış ve bunun yararlı yanları görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte geleneksel bağlılıkları ve çıkarlar zayıf kılındığı zamanlarda birlikte çalışma heveslerinin ateşlenebileceği düşüncesiyle, yörede uygun bir mevsimde bir başka harekatın yapılmasının doğru olacağın belirtmiştiler.
1938 SONUÇLARI:
23 Ağustos 1938 de doğu illerinde yapılan askeri harekatı izlemeye giden Celal Bayar şunları söylüyor:
Orada iken Dersimin tedip (eğitme) harekatı aynı zamanda imar ve ıslahı programıyla ilgilendim. Askeri ve mülkü amirlerde bilgi ve değerlendirmelerini dinledim Yapılan tedip (cezalandırma) harekâtı kesin ve olumlu sonuç vermeye başlamış ve son aşamasına gelmiştir. Kısa bir süre sonra Dersim’in şimdiye değin geçirdi aşamaları ve bundan sonra yapılması kararlaştırılan ıslahatı ayrıntılarıyla kamuoyuna bildireceğim. Şimdiden ifade edebilirim ki, eski zamanlarda olduğu gibi toplu eşkıyalığın oluşumu giderilmiştir. Ordumuzun ve jandarmamızın bu çetin dağlarda gösterdiği kahramanca etkinliği ulusumuzun takdirine arz etmek görevimdir.” diyor.
1938 ve sonrasında ise; tarama bölgesinde ölü ve diri 7954 kişi çıkarılmıştır.4.Genel Müfettişliğe verilen isimlerden 101 kişiden 73 ü ele geçirilmiştir. Bu bölgede 1019 silah toplanmıştır. Askerlerden 33 kişi ölürken, 1 kişi yaralanır.1942 yılına kadar zorunlu iskân devam etmiştir. 8 Haziran 1938’de başlayan askeri harekat 15 Eylüle kadar sürer. Yakılan köy sayısının 60 olduğu belirtilir. 5–7 bin kişi batı illerine iskâna tabi tutulur.
Eylül 1938-1939 sonunda ise, Dersimlilerden13 bin 806 kişi ölü,14 bin 818 kişinin sürgün edildiği belirtilmektedir. Askeri birliklerde ise, 199 şehit, 354 yaralı olarak zayiat verildiği resmi kayıtlarda belirtilmektedir. Ancak Dersim de ölü sayısının bu rakamlardan daha yüksek olduğu da aşikârdır. Başka bir kaynağa göre, afakî, tahminen 37.680 kişi katledilir.
6 Ağustos1938 de Bakanlar Kurul kararıyla 1246 haneden 5000 kişinin,34 şehrin 109 kazasına bağlı 922 köye de, bir hane şeklinde dağıtılır. Kimsesiz çocuklar ise besleme olarak köylere dağıtılır.
1514 yılından başlayıp çeşitli tarihlerde 1781,1782,
1848.1862.1850.1862.1875.1877, 1880.1896.1907.1908, 1909, 1911, 1914, 1926, 1930 yıllarında yapılan tüm seferlerin yanı sıra ve 1937-1938 Dersim direnişleriyle son bulmuyordu. Bu tarihe kadar Dersim üzerine yapılan 108 sefer Dersim sorununu çözmedi. Dersim üzerine yapılan tedip (eğitme), tenkil (cezalandırma) ve sürgün hareketleri devam etti. Zorunlu iskânlar sonucunda Dersim sorununun Eskişehir, Kırklareli, Manisa, Tekirdağ, Aydın, Çorum, Malkara, Çorlu, Ödemiş, Balıkesir Anadolu’nun batısında arama cumhuriyet tarihi kuralları, insan hakları zemininde ve demokrasi kuralları içinde çözüm aranılamadı. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında Dersim uzun yıllar Osmanlı imparatorluğu döneminde her bakımdan ihmal edilmişti ve potansiyel bir tehlike olarak görülüyordu. Dersimde yol yoktu, tekerlekli vasıta yoktu. Okulun, ticaretin ve ziraatın adı var ama kendisi yoktu. Karanlık cehalet korku içinde ilk bir yaşam geçiren Dersim halkı çilekeş bir yaşam sürdürüyordu. Oysa Anadolu’nun her tarafında cumhuriyet döneminden itibaren elektrik, radyo ve otomobilin ne demek olduğu bilinmesine rağmen Dersim halkı habersizdi. Doğanın göreneğin ve tarihin asi olduğu Dersimde devlet Dersime girerken dilini, tarihini, kültürel değerlerini ve göreneklerle çarpışarak bir daha kımıldamamak üzere yeniyordu(!). Oysa Dersim Osmanlı döneminden beri özellikle Yavuz Sultan Selim zamanında can güvenliğini sağlamak için Dersime sığınanlar ölümden zorlukla kurtulmuşlardı. Yıllarca yoksulluktan, okulsuzluktan mahrum bırakılmış ve dışarıyla bağlantısı kesilmiştir. İlkel yaşamak zorunda bırakılmıştı.
Dersim sorunu çözümü hakkında yazılan yazılar öneriler birer odayı dolduracak kadar çok olmasına rağmen içerik olarak hepsi yol yapmak, okul açmak, ekonomik tedbirler alma Seyit ve ağaların etkinliğini sağlama amacına yönelik öneriler her defasında kağıt üzerinde kalmıştır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de düşünülen öneriler, çözümlerle geçmişi tekerrürden öteye gitmemiştir.
Hükümetleri her defasında, ibret duygusuyla öç alma düşmanlık ayrı gayrı davranışlar yerine Dersim diline, kültürüne, folkloruna saygı göstermedi. Gelenek ve görenekleri doğal karşılamadı. Refah ve bayındırlık, sevgi, dostluk, ekonomik kalkınmayı bölgeye götürmedi. Devlet-hükümetler bugünde yarında askeri çözüm arama yerine, demokrasiye bağlı, insan hakları bazından çözüm aramaları en bilimsel ve akılcı yol olarak görmeleri gerekir. İlkel yöntemlerin çözüm getirmeyeceklerini iyi bilmelidirler.
20. Yüzyılda dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi Dersimde de 1937-1938 tarihinde 150 bin nüfus olmasına rağmen, sürgünlerle beraber on binlerce kişi kıyıma ve sürgünlere maruz kalmıştır. Dersim’in etnik yapısı siyasal düşünceleri ve inançları (mezhepsel) nedenleriyle öldürüldü, sürüldü.
Oysa 20. yüzyılın başından beri insan haklarına değer vermeyen devletler, geçmişte olduğu gibi gelecekte aynı nedenlerle çeşitli devletlerin desteği ile soy kırımlarına maruz bırakılmışlardır. İnsanlığın ve insan değerlerinin en büyük düşmanı olan kurumlaşmış ırkçılık, kökten dincilik ve yoksulluktur. İşte insanım diyebilen herkes belli çıkar ilişkilerinden ulusal çıkarlardan etkilenmeyen tarafsız, dürüst insan haklarına saygılı değer yargılarına sahip olmalıdır.
Çünkü toplumları oluşturan değişik kültürlerin, değişik kökenlerin oluşunun demokrasinin zenginleştiricisi olarak kabul edilmesi gerekir. Sorunlara uygar ve demokratik açılardan bakılmasında sayısız yararlar vardır. Bu sorunların tek çözümü buradan geçmektedir. Günümüz çağdaş insanının da bu değer yargıları içerisinde düşünmesi gerekir. Barışçıl, uzlaşmacı ve hoşgörülü olmak insan olmanın da gereğidir. Sorunlara çözüm aramanın ön koşuludur.” Dersim 38’de insanlık dışı uygulamalar sonucunda ağır katliamlar, kırımlar ve imhalar yaşandı. Dersim zorunlu göçten oluşan etnik temizlik ile nüfus yoğunluğunu kaybetti. Dersim dili, kimliği, kültürel ve siyasi hakları hükümetler tarafından yok sayıldı ve geliştirmeye olanak tanınmadı.
Dersimliler, devleten bugünde eğitim, sağlık ve bölgeye yatırım istiyorlar. Dersim dilini (Dersimce/ Zazaca) yaşatmasını ve eğitim dili olarak yaşamasını istiyorlar. Kültürel değerlerinin yaşatmasını, Alevi inancının yaşatılmasını, barajların yapılmamasını, siyanürlü altının çıkarılmamasını, arşivlerin açılmasını, kayıp kızların adreslerini belirlenmesini, Dersim adının iadesini istiyorlar, Bu katliamdan ötürü devletin Dersimliler den özür dilemesini istiyorlar. Çağdaş demokrasi, insan hakkına saygı temelinde anayasal ve eşit yurttaşlık hakkının uygulanmasını istiyorlar. İnsanca. Kardeşçe birlikte yaşamak istiyorlar.
KAYNAKÇA;
1-Başlangıcından Günümüze Dersim Tarihi, Ali KAYA Demos Yayınları, 2010 İstanbul
2-.Dersim de Dil Ve Kökler, Ali Kaya, Can Yayınları,2008.İstanbul.
3-Deylem’den, Dersime, Ali Kaya, Can Yayınları ,İstanbul
4-Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE, BDH -2687-239-014-01
5-Necmeddin Sahir Silan, Doğu Sorunu ( 1939-1953) , Derleyen, Tuba Akekmekçi, Muazzez Pervan Sayfa 298 Tarih Vakfı Yurt Yayınları 2010 İstanbul
6-Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Ankara
7-Bakanlar Kurulu Kararları, (030-18-01),(030-18-01)
8- Ali Kaya, İlçemiz Hozat ,Sayfa 33 Can Yayınları ,2004,İstanbul