Hazret-i Muhammed, Kâbe ziyaretini tamamlayıp Müslümanlarla birlikte Medine’ye doğru yola çıktı. Mekke ile Medine arasında bulunan GADİR HUM gölü ve gölün etrafında bulunan ağaçların altıda su birikintilerinin oluşumu neticesinde oluşan Hum gölü denilen yere gelip mola verildi (17 Mart 632). Burada Yüce Allah’tan şu ayet indirildi:
“Ey sevgili Peygamberim! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O ‘nün sana sunduğu elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan (düşmanlarından) koruyacaktır. ” (Maide -67}
Hazret-İ Muhammed bu emri alınca, deve semerlerinden yapılan yüksekçe bir kürsüye çıktı. Hazret-i Ali’yi yanına çağırdı ve onu da kürsüye çıkarıp sağ yanına aldı. Allah’a hamd ettikten sonra yüksek sesle şöyle buyurdu:
“Ahrete göçmekle hepinizden önde bulunuyorum. Orada (Cennette) havuz başında bana ulaştığını: zaman sizden iki değerli şeyi soracağım; size iki paha biçilmez EMANET bırakıyorum. Biri ötekinden daha da büyük:
Biri, Allah ‘in kitabı olan KUR ‘AN, diğeri de EHL-İ BEYT’ imdir.
Bu ikisi havuz başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz; bunu Rabbimden diledim… Benden sonra bu ikisine yapışır sarılırsanız, sonsuza kadar sapmaz, yolunuzu yitirmezsiniz… “Maide süresinin 3.ayetinin inmesinden sonra Hz. Peygamber. Zilhiccenin 18. Günü Gadri Hum denilen yerde ayağa kalkarak
Ondan sonra şöyle buyurdu:
“Ben size sizin nefislerinizden daha ileri değil miyim? Sizin iyiliklerinizi sizden daha iyi bilmez miyim? ”
Orada bulunan müminler hep bir ağızdan kendisini onaylayıp:
“Evet, ey Tanrı Elçisi! Sen bizim nefsimizden bize daha yakın (evla) sm. Dünya ve ahrette bizim faydalarımızı bizden daha iyi bilirsin!… ” dediler.
Hazret-i Muhammed (A. S. ) bunun üzerine sağ eliyle Hazret-i Ali’nin sağ elini tutup kaldırdı, onu överek buyurdu ki:
“Ey insanlar!
Biliniz ki, BEN HER KİMÎN MEVLASIÎSEM, BU ALÎ DE ONUN MEVLASIDIR.
Ali’nin nefsi benim nefsim, Ali’nin kanı benim kanım, Ali’nin ruhu benim ruhumdur.
Her kim beni severse, Allah ‘ı sever; her kim Allah ‘ı severse, Ali ‘yi sever.
Her kim beni sevmezse, Allah ‘ı sevmez; her kim Allah ‘ı sevmezse Ali ‘yi sevmez.
Hak ve adalet her zaman Ali ile beraberdir. Ya Rabbi! Şahit ol
Ey Allahım! Ali ‘yi seveni sev. Ali ‘ye düşmanlık edeni sevme. Ali ‘ye yardım edene yardım et. Ali ‘ye kötülük edeni aşağılandır! ”
» Hazret-i Peygamber vefatında önce yaptığı bu açıklamalarla kendi yerine Hazret-i Ali’nin halife, vasi ve müminlerin önderi olduğunu ilan etmiştir. Demek ki Hz. Muhammed’in hak halifesi Hazret-i Ali’dir,
Hazret-i Muhammed’in bu öğüt ve açıklamalarından sonra, orada bulunan binlerce insan birer, birer gelip Hazret-i Ali’ye biat ettiler ve kutladılar.
Hattab Oğlu Ömer, İmam-ı Ali’nin elinden tutarak:
“Kutlu olsun, ne mutlu sana ey Ali! Hem benim hem de kadın, erkek bütün müminlerin velisi (önderi) oldun. ”
diyerek ona biat etti.
Gadir Hadisi’ni Hazret-i Peygamber kendiliğinden değil TEBLİĞ ayeti indikten sonra, Allah’ın emriyle buyurmuştur. Tanrısal emirde elbette bir hikmet olacaktır. Bu hikmeti Hazret-i Ali’nin yalnız muhabbetine ve sevgisine bağlamak doğru ve yeterli olamaz. Gerçekte bu hadis Ali’ye muhabbetle birlikte, daha önemli bir görev için ferman buyrulmuştur. Bunu Ravzat-ûl-Ahbab şöyle açıklıyor:
“Görülüyor ki: Gadir Hum günü, üçüncü kez olarak İmam-ı Ali (a. s. ) yaklaşık 124. 000 Müslümanın önünde (MEVLA, VELİ, HALİFE) olarak atanmıştır. Ve ashabın çoğunluğu sırasıyla Hazret-i Ali’yi kutlamış ve O’na biat (ikrar, and) etmişlerdir. ”
Gadir Hum’da açıkça görülüyor ki imam-i Ali, resmen HALİFE tayin edilmiştir ve ALEVİLER, 1400 yıldır onu tutmakta sevmekte haklıdırlar.
İslâm’ın temeli olan GADİR HUM hadisi, verdiği ikrardan/sözden dönenler tarafından ayaklar altına alındı. Nitekim Medine’ye döner dönmez işler değişti. Allah’ın emriyle, Hz. Muhammed’in verdiği görev Hz. Ali’ni elinden alındı. Eskiden beri Ehl-i Beyt’e karşı olan Emeviler din kaygısını bir tarafa bırakıp türlü entrikalar çevirdiler. Gadir Hum ahdi geçerli olup da Hz. Muhammed’in yerini Hz. Ali alırsa, Arap kabileleri üzerinde bir daha egemenlik kuramayacaklarını anladılar. Aralarında türlü hileler kurup, planlar düzenleyip, Allah’ın ve Peygamberin emri olan “GADİR HUM BUYRUĞU”NU kısa sürede yok ederek, Yüce Peygamberin “Tanrısal Emri”ni gümbürtüye getirdiler.
Emevilerin amacı, halifeliği Hz. Ali’ye vermemek, Hz. Muhammed’i ve İslâm’ı yıpratmaktı. Ve başarılı da oldular. İşte bugün İslâm ülkelerinin birçoğunda Emevi zihniyeti sürdürülmektedir..
Tarihsel gerçekler yüzyıllarca hep hasıraltı edilip gizlenmiş, saf Müslümanlar yalan yanlış bilgilerle kandırılmış, açıkça günah işlenmiştir. Haksızlık edilmiştir.
Hazret-i Muhammed’e,
“Ümmetin içinde kurtuluşa erecekler kimlerdir? ” diye soranlara, O:
“Ali ve Ali’ye uyanlardır! ” buyurmuştu.
O sırada inen bir ayet de Hazret-i Muhammed’in bu sözünü doğrulamıştır:
“Fakat inanıp yararlı iş işleyenler, iste bunlar varatûamarın en iyileridir.
Hazret-i Muhammed bu ayeti yorumlarken, Hazret-i Ali’ye dönmüş, “Sen ve sana uyanlar Kıyamet Günü Allah’tan razı olmuş ve onun razılığını kazanmış olarak diriltileceksiniz” buyurmuştur.
Çoğunluğu Sünni olmak üzere 20 tarihçi, 54 hadisçi ve 26 tefsirci yani toplam olarak tam 100 bilgin, belgesel olarak yazmış oldukları kitaplarında GADİR HUM’da Hazret-i Ali’nin TANRI emriyle Hazret-i Muhammed (a. s. ) tarafından, kendisinden sonra ve kendi yerine HALİFE olarak ümmetine tanıtıldığını teyid ve tasdik etmişlerdir. Bu bilginlerin en ünlüleri şunlardır:
Belazuri, Taberi, Şehristani, Hatib-i Bağdadi, Yakut-ı Hamevi, İbn-i Esir, İmam Şafii, İmam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel, Buhari, Tirmizi, Fahr-i Razi, Kadi Beyzavi, Sadeddın-i Teftazani, Dr. Tana Hüseyin vd…
Sünni tarihçilerden Şehbender-zade Filibeli Ahmed Hilmi şöyle diyor;
“Ashab hakkındaki hadis-i şerifler iyice tetkik edilirse görülür ki Cenab-ı Nebi, Hazret-i Ali’nin kendisinden sonra Kafile-salar-i İslâm (Mü’minlerin Önderi) olmasını istiyordu. Çünkü Ali’yi bizzat ve hususi ihtimam (özen) ile yetiştirmiş ve bütün sır ve işlerine mahrem (gizli sırlarına arkadaş) etmişti. ”
Gerek kendisi ve gerekse eserleri, değil yalnız Doğu’da, Batı dünyasında da şöhret kazanmış olan Mısırlı tarih bilgini ve Sünni Dr. Tana Hüseyin, ALİ ve EVLADLARI adlı eserinde Hazret-i Ali ile ilgili tüm tarihsel olayları (Hicret, Kardeşlik, Vasiyet, Mübahale, Uhud, Hendek, Hayber, Tebük, Gadir Hum vb. ) ve hadisleri naklettikten sonra şu sonuca varıyor, HAZRET-İ MUHAMMED’DEN SONRA HALİFELİK HAKKI, HZ..ALİ’NİNDİR. “Hz. Ali hlifelik hakkı; Sakife toplantısında (Sakifelu Beni Said çardak toplantısında) Beytül Darda,Beytül Hayzrenede,Beytül Selemende ve Gadr-i Humda vekil tayin dilmesine rağmen halifelik hakkı gasp edildi.
İşte, Aleviler bu belgelere (ayet, hadis, tarihsel olaylar… ) dayanarak İmam-i Ali’nin yanında yer aldılar, 1400 yıldan beri Hz. Ali taraftarı oldular. Hz.ALİ YANDAŞI anlamındaki kişilere de ALEVİ adı verilmiştir. Alevi ,Hz. Ali Ailesi’nin adıdır. Hz.Ali ‘ye bağlı olan, onu seven Hz. Ali’nin yolundan giden ve Hz. Ali’nin taraftarlarına Alevi denilir. Bu tarihten itibaren Aleviler, Ehl-i Beyt taraftarları her yıl Gadir Hum bayramını kutlamaktadırlar. Geçmişe yönelik olarak Gadr-i Hum da kölelerin özgürlüklerine kavuştukları, kurban kestikleri ve akraba ziyaretleri ettikleri nakledilmiştir. Ayrıca bu günde oruç tutmanın önemli olduğu ve sevap kazanılacağına inanılmaktadır. Ehli Beyt in değerini ve önemi bilinmelidir. Gadr-i Hum da maide süresinin 67/3 ayetinde belirtildiği gibi, Kuran tamamlandığını, İslamın tamamlandığını ve Hz. Ali’nin velayetinin ilan ediği günün adıdır. Sonuçta Ehli Beyti sevmek,Allahı sevmektir.Ehli Beyt sarılmak adaletİ benimsemektir ,yüksek ahlakı benimsemektir.. Ehli Beyt’in ahlakı ile ahlaklaşmaktır.
Bkz. Alevilikte İnanç Sohbetleri sf.123-124,.Ali Kaya, Can Yayınları, Kasım 2008 İstanbul..