Makaleler

TÜRKİYE’DE SOSYAL ÇÜRÜME VE EĞİTİM

Toplumun değerleri çöküyor. Adil yargılama düzeninde başkanlık seçimleri partiler ve tarikatlar arasında çekişmelere sahne oldu. Yargı iflas ederse, Anayasa tartışır hale gelirse, eğitim tarikatlara teslim edilirse, siyasal cinayetlerin, kayıpların üstü örtülürse, güvenlik sarsılır.

Mecliste yürütme yetkisi göstermelik. Basın, üniversiteler suskun, işsizlik doruk noktada. İhracat ithalat dengesi bozuldu. İntiharlar arttı. Kadın cinayetleri gündemden düşmedi. Boşanmalar arttı. İflaslar arttı. Beyin göçü arttı. Toplumsal ahlak çöküntü yaşıyor. Yoksulluk ülkenin gündeminden düşmedi, usulsüz atamalar arttı. Tasarruf tedbirleri sözde kaldı. 4.5 maaş alan bürokratlar türedi. Yolsuzluk rüşvet vakaları eksilmedi. Muhafazakâr milliyetçilik, kökten dincilik devletin temel politikası güdümünden kurtulamadı. Mafya aracılığıyla siyasi cinayetler işlenerek toplum susturuldu.

Laik, sosyal, hukuk devleti, özlenen Demokratik Cumhuriyetin değerleri yok ediliyor. Dini referans alan model “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projeleri günümüz ihtiyaçlarından uzak; laiklik düşmanı model gündemden düşmedi. İskenderpaşa cemaatinin isteği doğrultusunda Altunzade gibi mülkiyeti hazineye ait olan ağaçların kesimine tarikat ve cemiyetlerin kararları yön veriyor. Hak hukuk adalet işlemiyor.

Devlet, hukuk devleti olmaktan çıkıp otokrasi ile yönetilen bir konuma düşüyorsa, bir ülkede Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında hesaplaşma yaşanıyorsa, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye devletinin değerleri zayıflatılıyor demektir.

Devlet, parlamento hukuk devletinden çıkıp kişi ve bir parti devletine dönüşüyorsa, o devlette laik, hukuk ve sosyal devletten bahis edilmez.

Ülkemizde liyakat yerine sadakat egemen oldu. Ekonomi her geçen gün halkı yoksullaştırdı. 2024 Haziran enflasyon ENAG’ın verilerine göre yüzde 124 ,35. TUİK baskılanan verilerine göre ise, yüzde 69,80 olarak açıklandı. Temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılsa, İfade özgürlüğü çöp kutusuna atılırsa toplumsal değerler çöker.

Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, siyaset, ticaret, tarikat, cemaat ve suç örgütlerinin eline geçmişse, ahlak, güven ve adalet işlemiyorsa, o devletin kurumlarından hak hukuk ve adalet beklenemez.

Hükümet son dönemlerde anayasa üzerinde çalışma yürütmektedir. Bir devletin kuruluş yasası olan anayasası yapılır. Ancak, anayasa değişiklikleri olağanüstü koşullarda, savaş, rejim değişikliği veya işgal dönemlerinde devlet anayasaları yapılır. İktidar anayasa değişiklikleri yaparken demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olmasının yanı sıra evrensel hukuk kurallarını içeren günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilen demokratik bir anayasa değişikliğini hedeflemelidir.

Anayasa değişikliği sultanlık anayasasına veya monarşiye yönelik bir Türkiye çağrıştırmamalıdır. Abdülhamit özlemi Türkiye’yi felakete sürükler. Toplumsal eylemleri bastırma anayasasına dönüşürse kamuoyunda tartışılır duruma gelirse sorun var demektir.

Etki ajanlığı yasası, seferberlik ve savaş hali tüzüğünü yürürlükten kaldırma yasası gibi değişiklikler toplumsal talepler sindirme bastırma yasaları mı?

Ülkenin dört bir yanında yoksulluk kol gezerken, maden ruhsatları ile topraklarımız zehirlenirken ve yabancı şirketlere peşkeş çekilirken vatandaşlara oy devşirme için para karşılığında ülke toprakları satılmakla, ülkeyi milyonlarca sığınmacıyla doldurmakla, ülke tam bağımsızlık yerine bağımlı bir ülke konuma getirilir, ülkemizin çöküntü zeminini hazırlar.

22 yıllık AKP iktidarı sürecinde ülkemiz, kökten dinci, tarikat ve cemaatçi kadrolarla yönetilmeye başlandı. Bu cumhuriyet Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı verilerek kazanıldı. Bedeller ödendi. Bugün iktidar, toplumu çağdaşlaştırma, geliştirme ve yenileme yerine bağnaz inançların, medrese tipi uygulamaların cenderesinde kıvranan bir topluma dönüştürme yolundadır. Türkiye yüzyıl maarif modeli altında gerici bir eğitim sistemi ile karşı karşıya bırakılmak istenmektedir.

Bir toplumda ahlak ve ekonomik çöküntü başlamışsa o toplum mutsuz bir toplumdur. İnsanlar askıda ekmeğe muhtaçsa, ucuz et kuyruklarında saatlerce bekliyorsa veya pazar yerlerine, hallerin önünde çürük sebze ve meyve topluyorsa, o ülke insanının mutluluğundan söz edemezsiniz. Uygulanan ekonomik politikalar, kitlelere dayatılan kaderci anlayışlar, yaşatılan somut politikalarda ekonomik çöküntüye doğru gittiğinin göstergesidir.

Anayasal haklar işletilmiyorsa, ülkede israf önlenmiyorsa, hak, hukuk ve adalet mekanizmaları işletilmiyorsa hukuki çöküntü başlamıştır. Siyasal istikrarsızlığın olduğu bir ülkede adalet, güvenlik ve ahlak sorunu ortaya çıkar.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında Milli Eğitim Bakanlığı sözde milli ve manevi değerlere bağlı gerekçelerle, dindar, kindar, dogmatik ve önyargılı, düşünmeyen, araştırmayan, hakkını aramayan, biat kültürle yetişen bir nesil yetiştirmek için 2002 yılından beri eğitimi tartıştır hale getirmiştir. Mesleki liseler yerine imam hatip lisesi sayılarını artırmak, felsefeyi önemsizleştirmek, Darvin teorisini müfredattan çıkarılmak, Fatih projesi, 4.4.4 modeli gibi kâinatın nasıl oluştuğunu düşünmeyen, Osmanlı eğitimi olan Menderese düzenini geri getirmeyi hedeflemektedir. Doğmalara bağlı, bilimden, fenden uzak, pasifliği tercih eden, çağın sosyal ekonomik şartlarından uzak, Osmanlı değerlerine bağlı bir gerici eğitim sistemini getirmek istenmektedir. Oysa eğitim sistemi nitelikli olmalı, akılcı olmalı, sorgulayıcı olmalıdır. Felsefi, düşünen, araştıran bir eğitim olmalıdır. Değişim ve gelişmelere uyumlu olmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı akılcılığı, analitik düşünen, doğmalara dayanmayan, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim sisteminin uygulaması ile ancak kalkınma sağlanacağını bilmelidir.

Maarif modeli Türkiye’nin eğitim sistemine karşı darbedir. Gelecek kuşaklar için bir çıkmazdır. Araştırmaya, sorgulamaya, üretim verimliliğinin artırılmasına kısacası Türkiye’nin gelişim sürecine ve değişim sürecinin önüne konan bir engeldir. Demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti normlarına karşı bir eğitim modeldir. Çünkü ÇEDES adlı “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum “projesi bilimsel eğitime karşı modeldir. 2024 yılında LGS sınavında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları belirleyici oldu. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük yüzde 5,44. e, Yabancı dil yüzde 4,92. ye, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi yüzde 6,92. ye yükseltildi. Alimler, Medreseler, Diyanet destekli üç bine yakın kız ve erkek öğrenci kayıt yaptırdığı söylenmektedir. Tevhit-i Tedrisat ve medreselerin kaldırılmasına dair kanuna aykırılık teşkil eden bu uygulamalardır. Bunlar, Cumhuriyet rejimine karşı uygulamalardır. 3 Mart 1924’te öğretimi birleştirme yasası kabul edildi. 2 Mart 1926’da Maarifi Teşkilatı hakkında kanun kabul edildi. Bu kanun ile bu programları belirlendi. Bu kanun ile bu laik eğitim programları belirlendi. Eğitim ve öğretim programları laik çağdaş ülkeler seviyesine çıkarmayı hedefliyordu. Türkiye Yüzyıl eğitim modeli çağdışı, gerici bir eğitim modelidir. 22 yılda sekiz Milli Eğitim Bakanı değişti. 17 kez Milli Eğitim programlarında derişiklik yapıldı. 20 bin 860 köy okulu kapatıldı. Üniversitelerin özgür, özerk ve bilimsel özerkliği ortadan kaldırıldı. Sözde yapılan bu değişikler, gerici tarikat ve cemaatlerin önerileri ile gerici, çağdışı cemaat ve tarikatlara teslim edilmiştir.

2024 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinde fen liselerine 750 milyon TL, İmam Hatip Liselerine 2 milyar TL, Diyanet İşleri Başkanlığı’na 94,5 milyar ayrıldı. 2023 yılında 98 İlahiyat Fakültesine 10 yılda yüzde 125; okullara ise yüzde beş bütçeden pay ayrıldı. Üniversite öğretim kurumlarına 3 milyar 333 milyon TL, Dini Vakıf Üniversitelerine bütçenden 222 milyar 208 milyon TL ayrıldı. Diyanete bütçe ayrılmasa, bu parayla 15 milyon emekliye toplam 5 milyar TL verilir ve her vilayete 228 yeni fabrika yapılırdı.

Dini referans alan Maarif modeli “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” 4.4.4 modeli ve projeler günümüz ihtiyaçlarından uzak laik, demokratik ve hukuk kurallarına uymayan, eğitim sorunlarını çözmeyen, kökten dindar, kindar bir nesil yetiştirmeye yönelik projelerdir.

Bu yatırımlar ve projeler görüldüğü gibi Cumhuriyetin temel değerlerini yok etmeye, Türkiye’mizin kalkınmasına ve gelişmesine hizmet etmeyen girişimlerdir.