Devlet yönetmeye talip siyasi partiler yaşanan sorunlara çözüm üretmek için politika üretmeli, geliştirmeli, medeni hukuk kurallarını uygulamalıdır. Devlet olanaklarını kendi kişisel çıkarlarına alet eden iktidarlar, toplumun geleceğini karartır ki dünyada ne yazık ki birçok ülkenin başında dolaşan kara bulutların kaynağıdır bu iktidarlardır. Yoksulluğun, eğitimsizliğin, baskının, kaosun ve elbette geleceksizliğin sebebidirler bunlar. Siyasi İktidarlar ve partiler özgürlük, adalet, hak-hukuk ve demokrasi prensiplerini içselleştirerek savunmalı ve dünyadaki gelişmelere, değişimlere ayak uydurmalıdırlar.
Bir ulusun kalkınması, refaha ulaşması ve özgür, bağımsız olabilmesi, bu sözünü ettiğimiz prensipler, anlayışlar ışığında ve bunların ödünsüz, adaletli biçimde uygulanmasıyla mümkündür. Bunun için de kalkınmanın en güçlü ve temel ivmesi eğitim sistemi çağın gereklerince geliştirilmeli ve her daim özgürlükçü, üretici olmalıdır.
Peki, Türkiye’nin kalkınmacı, özgürlükçü, üretken eğitim sistemi nasıl çöktü? İlkin, Türkiye’nin kalkınmasında öncü rolü olan Köy Enstitülerinin kapatılması ile geriye dönüşler başladı. Şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı İmam Hatip okullarını meslek lisesi statüsünde tanımlaması, ağırlığının artması nedeni ile ve devlet kadrolarında yer almaları sonucunda Cumhuriyetin temel felsefesine karşı eylem ve uygulamalar arttı. Cumhuriyetin ve demokrasinin nimetlerinden yararlananlar, cumhuriyete karşı demokratik özgürlükleri hedef almaya başladılar.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın sadeleştirme adı altında müfredat değişiklikleri kaygı verici boyuta ulaştı. Eğitimi dinselleştirme, çağdaş, bilimsel, laik eğitime yönelik bu girişimler Cumhuriyetin değerlerine karşı yönelik yıkım projeleridir. Örneğin; Çedes Projesi (3 Kasım 2021), 4-6 yaş çocuklarına verilecek Din Ahlak Ve Değerler Eğitim Projesi, Din Eğitimi (3 Aralık 202), Öğretmenlik Meslek Kanunu (3 Şubat 2022), Seçmeli Zorunlu Dersler (Ağustos 2023) tarihlerinde uygulamaya başlayan bu projeler Cumhuriyet rejimini, demokratik laik ve sosyal hukuk devletini tehdit eden projelerdir.
Maarif modeli adı altında düzenlenen bu müfredat projeleri, kindar ve kökten dindar nesil yetiştirmeye yöneliktir, çocuklarımıza, gençlerimize bağnaz ideolojiyi aşılamaya yönelik projelerdir.
Bu müfredat projeleri, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen nesilleri itaate ve kul yapmaya yönelik bir projelerdir. Bilimsellikten uzak, laiklik karşıtı, büyük ölçüde dogmatik dini kuralları referansa dayalı bir eğitim modeldir. Bu model çağdaş, laik, demokratik, üretme dönük eğitim sisteminin karşıtı bir eğitim modelidir. Her yurttaşın karşı çıkması gereken bir modeldir. Türkiye’nin yüzyıllık maarif modeli olarak sunulan yeni müfredatında laik eğitim tırpanlandı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2018 yılında müfredatında yer alan insan hakları, ulusal güvenlik, tam bağımsızlık, demokrasi, laik cumhuriyet, milliyetçik ve demokrasi kavramları kaldırıldı. Eğitim giderek siyasallaştırıldı. Laik, bilimsel eğitim yerine medrese öğretisini getirmeyi hedeflemiştir. Soran, sorgulayan, düşünen, araştıran, tartıştıran insan yerine, aksine sormayan, sorgulamayan, araştırmayan, biat ve itaat eden insan modeli olan menderese eğitimi getirilmek istenmektedir. Eğitim kurumlarına mescit ve imamlar giriyorsa, müfredat programları tarikat ve cemaatler tarafından yönlendiriliyor demektir. Bu müfredat programı laik ve bilimsel eğitime vurulan darbedir. Bu ülke gençliğinin geleceğini çalmaktır. Karartmaktır. Gençlerimizin geleceğini karatan bu programa karşı çıkılmalıdır.
İnsan düşünüyorsa insandır. Bu model düşünmeye sorgulamaya imkân vermeyen bir modeldir. Biat kültürünü çağrıştıran bir modeldir. İnsan gerçeği görmesine, düşünceyi eyleme dönüştürmeye, bilgi birikiminin artmasına yönelik bir program değildir. Cumhuriyet karşıtı bir modeldir.
Bu model yurttaşlığı kul yapmaya yönelik bir programdır. 12 Eylül faşist cuntası, eğitimde laiklik karşıtı uygulamasıyla bilinmektedir. Zorunlu din dersinin konulması sonrasında, AKP hükümetinin 2012’de 4+4+4 modelinim getirmesiyle birlikte ağırlıklı olarak seçmeli dersler yerleştirildi ki bu bilimsellikten uzak, Cumhuriyet karşıtı uygulamalar, laik demokratik ve bilimsel eğitime karşı uygulamalardır. Devamında müfredat programlarını tarikat ve cemaatlerin önerileri doğrultusunda gündeme getirmesi süreci izlendi ki bu program imam hatip ruhu ile hazırlanan bir programdır. Bu program Emevi öğretisine göre dönüşen bir müfredat programıdır. Türkiye’de var olan diğer inanç toplumları üzerinde ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye yönelik programlardır. Bu müfredat eğitim programı, öğretim programı kavramlarını içine sindirmeyen gerici eğitim programıdır. Dinselleştirmeye amaçlayan, bilime ve bilimin ürünlerine karşı ümmetçi, kulluğu çağrıştıran bu program, Türkiye’mizin kalkınmasına da hizmet etmez.
Bu ‘Maarif Eğitim modeli’ somut yaşamla bağdaşmayan, çözüm üretmeyen, toplumsal kalkınmayı içermeyen ve bilimsel eğitimden uzak bir programdır. Kısaca Türkiye’yi karanlığa sürükleyen bir programdır. Bu müfredat programı anayaysa aykırıdır. Eğitim yasasına aykırıdır. Anayasanın laiklik ilkesine, Milli Eğitim yasasına, Cumhuriyetin değerlerine ve kuruluş felsefesine aykırıdır. 1. 5. ve 9. sınıflarda uygulanmak istenen model akla da bilime de aykırıdır.
Bu model akla aykırı ve bilimsel olmadığı gibi yaşam becerilerinin körelmesine de kapı açacaktır. Tamamen cemaat ve tarikatlarla işbirliği içinde hareket edilen ve onların önerileri doğrultusunda hazırlanan, toplumu geriye götüren dinci kılıkla bireyin özel yaşamına dinsel pratiklerle dayatmacı, aynı zamanda kişinin iç dünyasına müdahale eden müfredat modelidir.
Türk Eğitim Sistemi’ni çağdaş uygarlık yolundan saptırılan bu model Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınması açısından ciddi sıkıntılar yaratacaktır.