Alevi Vakıflar Federasyonu’nun organize ettiği kültürel içerikli Tahran, Tebriz, Erdebil, Meşhed ve Nişabur’u kapsayan İran Seyahati’nden notlar…
5-10 Mayıs 2015 tarihleri arasında İran’ın başkenti Tahran’ı, Tebriz’i, İmam Rıza’nın türbesinin bulunduğu Meşhed’i, Şah Hatayi’nin türbesinin bulunduğu Erdebil’i ve Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu Nişabur (Neyshaboor) Fooshenjan köyündeki evin bulunduğu yerleşkeyi görmek amacıyla beş günlük İran gezisine katıldım.
Geziye Alevi Vakıflar Federasyonu Genel Başkanı Sayın Remzi Akbulut, Alevi Vakıflar Federasyonu Genel Sekreteri Hakkı Ergin, Alevi Vakıfları Federasyonu 2. Başkanı Hıdır Uvaçin, Alevi Vakıfları Federasyonu Danışmanı Seyithan Kaplan, Anadolu Bilim Kültür Cem Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Şahin, Kayseri Hacı Bektaş Veli Kültürünü Araştırma Vakfı Cemevi Başkanı Sadık ……., Araştırmacı-Yazar Ayhan Aydın ve Tarihçi-Yazar olarak ben katıldık. Bize kültürel yönden, Türkiye’den Hasan Karabulut Hoca rehberlik etti.
5 Mayıs gecesi THY uçağıyla İran’a hareket ettik. Sabah erken saatlerde Tahran havalimanında bizleri karşılayan İran İslam Radyo Televizyonlar Birliği ve 23 televizyon sorumlusu Emir Nosrat Hüseyin bizi karşıladı. Bize tahsis edilen özel bir araçla Tahran Azadi Hoteli’ne (Parsian Azadi Otel) gidip yerleştik.
6 Mayıs 2015 Çarşamba günü, Ayetullah Humeyni’nin Tarhan’da yaşadığı evini, evinin hemen yanındaki halka hitap ettiği, ibadetlerini yaptığı Hüseyniye taziye evini ve Humeyni’nin hayatından önemli kesitler sunan zengin fotoğraf galerisini gezdik.
Daha sonra İran’ın en büyük müzesini ziyaret ettik: Mukaddes Savunma Müzesi. Bu müze İran-Irak savaşında bir milyondan fazla insanın öldürülmesinin nedenleri, savaşın acımasız yüzünü göstermesi ve insanlık alemi açısından ibretliktir.
Mukaddes Savunma Müzesi, İran İslam Cumhuriyeti’nin kökleri, Irak’la yaşanan savaşın bir cinayet olduğunu göstermesi bakımından ve İran halkında bıraktığı derin izler açısından da çok önemli bir müzedir.
Savaş alanlarının birebir modelleri, yüzlerce “İran şehidinin” resimleri, gravürleri, balmumu heykelleri resmedilmiştir. Müze olağanüstü bir şekilde dizayn edilmiş kompleks şeklindedir. Mukaddes Savunma Müzesi’nin halen ilave bölümlerinin inşaatları da devam ediyordu.
Mukaddes Savunma Müzesi’nde İran’ın köklü medeniyetinin izleri, İran’ın tarihi evleri ve ürettiği kültürel varlığı, milli kimlikleri, haksız bir savaşla karşı karşıya kalmalarının yarattığı derin izleri, vatanlarına ve şehitlerine olan saygıları gerçekçi biçimde yansıtılıyordu.
6 Mayıs 2015 Çarşamba günü, öğleden sonra, Cuma İmam’ı Ayetullah Sıddıki ile görüştük. Alevi Vakıflar Federasyon Başkanı Remzi Akbulut dostluk ve kardeşlik için İran’da olduklarını ve Aleviliğin inançsal değerlerini belirtikten sonra, Türkiye ile İran’ın dost ve kardeş ülke olması nedeniyle de karşılıklı bağları güçlendirmenin önemini anlattı. (Tahran’daki ziyaretlerimizin çekimlerini Mehdi Sefer isimli bir kameraman yapıyordu.)
Daha sonra Rey şehrinde, İmam Zeynel Abidin’in sekizinci göbek torunu Taher (Tahir)’in, İmam Musay-i Kazım Oğlu ve İmam Rıza kardeşi Hamza’nın, İmam Hasan evlatlarından kendi zamanının meşhur ve saygın âlimi Abdülazim Heseni (Abdol Azim Hasan)’nın türbeleri ziyaret edildi.
7 Mayıs 2015 Perşembe günü, Tahran havalimanından, Tebriz havalimanına vardıktan sonra, ünlü şair Şehriyar’ın türbesinin bulunduğu Haydar Baba köyünü ziyaret ettik. Ardından, Türkiye’den Hasan Karabulut Hoca’nın rehberliğinde, 300 km. uzaktaki Erdebil’e doğru karayolu ile hareket ettik. Tebrizli Firooz Bagernagad kameraman olarak bize eşlik ediyordu. Dağ ve ovalarla çevrili, yemyeşil doğada yol alırken, yol boyunda koyun sürüleri dikkatimizi çekiyordu.
Erdebil Dergahı (Soldan Sağa: Sadık Genç, Remzi Akbulut, Hıdır Ovaçin, Nasrin Mihramitzadeh, Ali Kaya, Seyithan Kaplan, Mahmut Şahin, Hakkı Ergin)07/05/2015
15 Nisan 2013 tarihinde Erdebil’e gittiğim için, dergahta görevli olan Ruhullah Muhammedi ve Nasrın Mirhamid Zadeh’i tanıyordum. Telefonla aradım, Erdebil’e geleceğimizi ve dergâhı ziyaret edeceğimizi bildirdim.
Bir önceki gezimde olduğu gibi büyük bir heyecan vardı. Guruptakiler de aynı aşkı ve heyecanı duyuyorlardı.
Geçmiş deneylerime dayanarak ekipteki arkadaşlarıma Erdebil Dergâhı ile ilgili bilgi veriyordum.
Dergâha ulaşınca, Şeyh Safiyettin Türbesi sorumlusu Nasrın Mirhamid Zadeh bizi kapıda güleryüzle karşıladı. Sevecenliği, misafirperverliği, dostça davranışlarıyla bize Dergâh hakında bilgi aktarımında bulundu. Daha önceki geziden tanıştığım Nasrın Mirhamid Zadeh ile kardeşçe hasret giderdim.
Ruhullah Muhammedi de bizim ziyaretimize geldi. Bizi kendi evinde misafir etmek istedi. Bize çok candan davrandı.
Şeyh Safiyettin Erdebili’nin soyundan olduğunu söyleyen Şeyh Safiyettin Türbesi sorumlusu Nasrın Mirhamid Zadeh bize dergâh ile ilgili bilgileri şöyle aktarıyor:
Buraya Hanigah deniyor. Büyük alim ve müderrislerden bir arifmiş Safiyettin Hanigah’a defnediliyor. Onun mezarını müritleri (talebeleri) ziyaret ediyor. 1. Şah İsmail Ulu Babası Şeyh Safiyettin’in yanına defnediliyor (Büyük büyük dedesinin yanına). Burada imaretler yapılıyor. Şah Tahmasp zamanında bu külliye oluşuyor. En ince işçilikle işleniyor. Altın suyuyla da yapılanlar var. Şeyh Safiyettin Ziyareti’nin bir büyük tarihi halısı varmış. Paha biçilmez bir halıymış. Ama 250 yıl önce burasının tamiri için satılmış. İngiltere’de Victoria Müzesi’nde sergileniyor. 15 yıl önce, 7 yılda yapılan bir yeni halı eskisinin yerine konuldu. Bu halı tam 72 çeşit bitkinin renginin boyasından boyanmıştır. Buranın çok büyük bir çini koleksiyonu ve çok büyük bir kütüphanesi varmış. Ama İran-Rus Savaşı’nda (1826-1828) burayı Ruslar yağmalamışlar. Kitapları ve tarihi çinileri alıp götürmüşler. Hatta sandukaları da götüreceklermiş ama kapılardan çıkaramamışlar. Şimdi bu çiniler Leningrad’dadır. Buradaki eserlerin bir kısmı da İran’ın muhtelif müzelerindedir.
Bir de eskiden Gurbangâh Makamı varmış. Şu an o bölüm yok. Burada Muharrem (sefer) ayında Aşura (10. gün), Tasuva (9. gün) günlerinde kurbanlar kesilirmiş.
Burada Künbes, kubbe anlamında kullanıyor.
Şeyh Safiyettin Erdebili’nin türbesi Allah Allah Kümbeti’nin içindedir.
Allah Allah Kümbeti’nde ayrıca:
Büyük sandukadaki Şeyh Safi’nin önünde, Şeyh Safi oğlu Sadrettin Musa; onun önünde de onun oğlu Şah İbrahim türbesi vardır. Şeyh Safi’nin sandukasının arkasında Sultan Haydar’ın mezarı vardır. Şeyh Cüneyt’in mezarı ise dış avludadır. Ama bizler tam bilemiyoruz, hangi mezardır.
Eskiden burada Semahane varmış. Semah ederlermiş. Ayrıca burada tarihi bir imaret var ki, kapısı gümüştendir. Buraya her yerden ziyaretçiler gelir, ziyaret ederler. Aleviler gelir, ziyaret ederler. Bu kış Türkiye’den Aleviler geldi, burada kurban kestiler. ABD’den Avusturya’ya kadar her yerden ziyaretçimiz vardır.
Tüm bu külliye 6 bin metrekareden oluşuyor. Burada resmi olarak 15 kişi çalışıyor. Allah Allah Kümbeti’nin yanında Haramhane vardır. Burada Şeyh Safiyettin’in yakınlarının türbeleri vardır:
1. Şah Safi’nin oğlu Muhyittin Muhammed
2. Şah Safi’nin hanımı Bibi Fatıma
3. Şeyh Safi’nin kızı. Adı belli değil.
4. Şeyh Safi’nin torunu Şeyh İdris
5. Şeyh Safi’nin torunu Sultan Beyazıt
6. Şeyh Safi’nin oğlu olduğu söylenen Şeyh Şerafettin
7. Şeyh Safi’inn torunu Mürşit Kuluağa
8. Burada iki kişinin ismi belli değil.
Şeyh Safiyettin’in hemen yanında Şah İsmail yatmaktadır. Şah İsmail’in oğlu Şah Tahmasb’ın mezarı Kum kentinde, Hz. Masume’nin Haremi’ndedir (Suffe Tahmasb olarak bilinir.) Şah Tahmasb’ın oğlu II. İsmail’in mezarı İsfahan’dadır.
Nasrın Mirhamid Zadeh, dergâhın şeceresini şöyle sıraladı:
Six Şafi, Sadreddin Muza Xoca Ali (siahpus), Ebrahim, Şixcunid, Sultan Hayder, Şah İsmail, Şah Tahmasb, İsmail (2) Xodabanda, Şah Abbas, Şafi Mirsa, Şah Şafi (Saim Mirza), Şah Abbas (2) Şah Süleyman, Şah Sultan Hüseyin, Şah Tahmasb (2), Şah Abbas (3)… Dergâhın bütün bu ulu kişiler dönemlerinden beri var olduğunu, uzun süren bu önderler döneminde, Ehlibeyt süreğinin devam ettiğini belirtti. Dergâhta Şah Hatayi’nin türbesinin yanı başında, bahçede, Muhittin Muhammed oğlu Şilan, kızı Şeyh Sedef, Şeyh Safevi, Muhammed Size, Mürşid Kal, Agah, İmrullah Işık, Şeyh Seyfeddün Erdebil, Şeyh Şafi’nin oğlu Muhyettin Muhammed ve kızı, Şeyh İdris’in torunu Sultan Beyazıd Işık’ın lahit mezarları mevcuttur. Bahçenin dışında bulunan Şeyh Safiyudun, Şah Hatayi, Atar Arda’nın görkemli heykelleri dikkate değerdi. Nasrın Mirhamid Zade, Şah Hatayi soyundan olduğunu belirtirken heyecan gözlerinden okunuyordu. Dergâh hakkında bilgilendirme yaparken yukarıda da belirttiğim üzere, çok değerli bir halıdan bahsetti. Kızıl altınlı halı, dergâhın onarımı ve bakımı için satılmış; ancak bir benzeri de yedi yılda yapılmış ve çilehaneye serilmiş. Türbenin dışında, imarethane, yatır mezarlar mevcuttu. Bu mezarlardaki taşların, Çaldıran Savaşı döneminde şehit olan Alevi-Kızılbaşların mezar taşları olduğu yetkililerce belirtildi. Çilehanenin etrafı mozaiklerle örülmüş. Ancak Rus işgali döneminde mozaiklerin sökülerek Rusya’ya götürüldüğü, Leningard Müzesi’nde halen koruma altında olduğu görevli tarafından anlatıldı. Ayrıca İmam Musa ve çocuklarından 23 kişinin de Horasan’dan Erdebil’e göç ettikleri, bölgenin Moğol işgaline uğraması sırasında da, Ehlibeyt soyundan halkla yerli halktan oluşan kafilelerin Anadolu’ya göç edip Dersim – Erzincan bölgelerine yerleştikleri sanılmaktadır. (Ali Kaya, Ehli Haklar ve Dersim Temmuz 2014).
Dergâh ziyaretinden sonra, Erdebil Cuma İmamı Seyyid Amuli bizleri kabul ediyor. Türkiye’yi, Türkleri ve Alevileri bilen, tanıyan, seven bir âlim olan Seyyid Amuli’yle sohbet Hasan Karabulut Hoca’nın konuşmalarıyla başlıyor. Tanıtıma yönelik sohbetten sonra, Alevi Vakıfları Federasyon Başkanı Remzi Akbulut, ziyaretin amacına ilişkin özlü bir konuşma yaptı. Hakkı Ergin, Federasyon adına açıklamada bulundu. Ben de bir tarihçi-yazar olarak kendimi tanıttıktan sonra, Aleviler adına; Hacı Bektaş Veli’nin Nişabur (Neyshaboor) Fooshenjan köyündeki evinin müzeye dönüştürülmesi, Erdebil Dergâhı’nın onarılıp gerçeğine uygun cemhane’ye dönüştürülmesi, Alevi İslam inancının İran okul müfredatında yer alması ve Şah Hatayi ile ilgili çekilecek 72 bölümlük dizi filmin, Türkiye boyutunda, Türkiyeli tarihçi ve bilim adamlarının da dikkate alınması için Seyyid Amuli’ye önerilerde bulundum.
Karşılıklı diyalogların geliştirilmesi yönündeki ortak sempozyumların yapılması konusunda da öneri ve telkinlerde bulunuldu. Görüşme bittikten sonra Erdebil’den ayrılarak 3 saatlik karayolu ile Tebriz’e geri döndük.
8 Mayıs 2015 Cuma günü, sabah 08.00 uçağıyla Tebriz’den Meşhed’e geçtik. Ghasr Talaee İntl Hotel’de konaklandık. Hacı Bektaş Veli’nin Nişabur (Neyshaboor) Fooshenjan köyündeki evini ziyaret etmek için karayolu ile Nişabur’a doğru yola çıktık. Yemyeşil bir ovada yol aldık ve Nişabur’a bağlı Kadımgâh ilçesinde bulunan sekizinci İmam Rıza’nın ayak izlerinin bulunduğu Kardımgâh Türbesi’ni ziyaret ettik. Türbenin şifalı ve Zemzem suyu gibi kutsal kabul edilen suyunu içtik.
Sekizinci İmam Rıza Medine’den Horasan’a gelirken, Kadımgâh köyüne uğrar. Peygamber soyundan İmam Rıza’nın geldiğini gören kadınlar yola çıkıp, İmam Rıza’dan yörede yaşanan kuraklığın son bulması için dua edip su çıkarmasını istiyorlar. İmam Rıza da ayağını yere vurur, vurduğu yerde su çıkar. Sekizinci İmam Rıza’nın ayak izinin olduğu inanılan Kadımgâh Türbesi’nin yanında yer alan kaynak suyun kutsallığına inanılmaktadır. (Zemzem suyunun kutsal olduğuna inanıldığı gibi.)
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu söylenen köye gitmek için Kadımgâh- Nişabur’a yaklaşık 20 km. uzaklıktaki Nişabur (Neyshaboor) Fooshenjan köyüne ana karayolundan saparak girdik. Suyu bol, hayvanı, tarlaları, bostanları bol bir köy. Köyün arkasında, uzaklarda uzun sıradağlar görülüyor. Köy içinde bir kişinin yardımıyla, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu eve götürüldük. Bizi, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu evin özel bir şahısa ait olduğunu belirten görevli Ali Belucu karşıladı. Kendisinin burada çalıştığını, ev sahibinin ziyaretçilere kapıları açmadığını söyledi. Ev sahibi, Hacı Bektaş’ın evine, müze olur gerekçesi ve endişesiyle giriş yasağı uyguluyormuş.
Bizler çok aşırı ısrar ettik. Hiç olmazsa, bir fotoğraf çekelim, dedik. Sonunda görevli Ali Belucu ikna edildi. Evin bahçesine doğru ilerleyince, bahçesindeki havuzun, çınar ağaçlarının yanı sıra geniş bitki örtüsünün olduğu görülüyor ve evin sonradan yapıldığı anlaşılıyordu. Evi ve bahçeyi dolaştık. Gerekli çekimleri yaptıktan sonra araştırmacı Ayhan Aydın dua okudu.
Fooshenjan köyünden ayrıldık. Nişabura doğru yola çıktık. Nişabur çok eski bir yerleşim yeridir. Sasaniler zamanında yaklaşık iki bin yıl önceki bir yerleşim yerini, Nişabur yakınlarında, Ressam Şair Ettar’ın, İran Edebiyatı’nın önemli şairi Ömer Hayyam’ın ve İmam Yahya, İmam Rıza’nın kardeşi İmam Musay-ı Kazım’ın oğlu İmam Yahya’nın türbesini ziyaret ettik.
9 Mayıs 2015 Cumartesi günü, İmam Rıza Külliyesi’nin içinde yer alan kütüphanenin dünyanın en eski ve en büyük kütüphanelerinden birisi olduğunu söyleyen, İmam Rıza Külliyesi Kütüphanesi’nin sorumlu müdürü Seyt Sabir Merca’yı dinledik. 28.800 metrekarelik bir alana sahip olduğunu kütüphanede, 90 dile ait kaynak kitabın bulunduğunu, 83 bin elyazması kitap, toplamda 3.600.000 bin kitabın olduğunu ve kitabın beş dakikada okuyucuya ulaştırıldığını belirtti. Daha sonra iki defa Sekizinci İmam Rıza’nın bulunduğu büyük makamı ziyaret ettik.
10 Mayıs 2015 Pazar günü, İran saatiyle 03.30’da THY ile İstanbul’a döndük.